Yeneroğlu, “Türkiye hiçbir zaman gerçek anlamda bir hukuk devleti olamamıştır. Ancak hiçbir zaman böylesine temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran bir dönem de yaşanmamıştır” dedi.
“Yargının hiç olmadığı kadar iktidarın gölgesi altında kaldığı bir dönemdeyiz”
DEVA Partisi İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, bugün yapılacak Adalet Bakanlığı’nın 2024 bütçe görüşmeleri ve 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün ilan edilmesinin 75. yıl dönümü nedeniyle TBMM’de basın toplantısı düzenledi.
Yeneroğlu, 10 Aralık 1948’de, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan kitlesel katliamların ardından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin kabul edildiğini, fakat 75 yıl sonra bugün, tüm dünyada, 1945'ten bu yana görülmemiş düzeyde şiddetli çatışmalar ve katliamlar yaşandığını söyledi.
“Haftalardır tüm dünyanın gözü önünde İsrail; Gazze’de ve Batı Şeria’da insanlığa karşı suç işliyor, sivilleri öldürüyor ve tüm yaşam şartlarını yok ediyor. Tüm dünya olan biten bu vahşeti sadece izliyor. Bir yanda engel olamadığımız bu vahşet, diğer yanda çifte standart ve takınılan ayrımcı politikalar bizleri, insan haklarını koruma amacıyla inşa edilen uluslararası kurumları sorgulatır hale getirmiştir. Ancak her şeye rağmen biliyoruz ki daha adil ve insan onurunu esas alan bir dünya için daha fazla çaba göstermekten başka bir alternatifimiz yok.”
‘Türkiye’de hiçbir zaman böylesine temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran bir dönem yaşanmamıştır’
Ülkemizde de insan hakları açısından tablonun son derece kötü olduğunu vurgulayan Yeneroğlu, Türkiye’nin 2023 İnsan Haklarını şu ifadelerle değerlendirdi:
“Ülkemizin geçmişten bu yana insan hakları ile çetin sınavları hep olmuştur. Türkiye hiçbir zaman gerçek anlamda bir hukuk devleti olamamıştır. Ancak hiçbir zaman böylesine temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran ve hatta askıya alan bir dönem de yaşanmamıştır.
Bugün ülkemizde, Anayasamıza göre bağlayıcı nitelikte olduğu tartışmasız olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmasına müsaade edilmiyor, yine bağlayıcı olan Anayasa Mahkemesi kararları tanınmıyor. Anayasa’nın açık hükümleri yok sayılıyor. Yargı bağımsızlığı iflas etmiş durumda. Yargının hiç olmadığı kadar iktidarın gölgesi altında kaldığı bir dönemdeyiz.
İktidarın onayı olmadan yargı karar alamıyor. İktidarın hoşuna gitmeyen kararlar alındığında ise karara imza atan hakimlerin ne vatan hainlikleri kalıyor ne de teröristlikleri. Nitekim, Avrupa Konseyi’ne bağlı Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu (GRECO), geçtiğimiz günlerde yayınladığı yolsuzlukla mücadele değerlendirme raporunda yargı bağımsızlığı ile ilgili başta HSK’nın bağımsızlığının sağlanması konusunda Türkiye'nin yine sınıfta kaldığını ortaya koymuştur.
Rapora göre Türkiye, hakim ve savcı alımında siyaset tarafından müdahale edilmesi; hakim ve savcıların etik dışı davranışlarının nesnel ve kamuoyuna açık takibi ve hakimlik teminatının güçlendirilmesi gibi konularda somut adımları halen atmamıştır.”
‘Adalet binalarında rüşvet iddiaları artık sıradanlaşmıştır’
Adalet sistemlerine rüşvet iddialarının karıştığını belirten Yeneroğlu, sözlerine şu şekilde devam etti:
“Adalet binalarında rüşvet iddiaları artık sıradanlaşmıştır. Bir tarafta uyuşturucu kaçakçılarının rüşvetle serbest bırakıldığı, diğer tarafta hiçbir suça karışmamış insanların sırf fakir ve nüfus sahibi olmadıkları için çoluk çocuk perişan edildiği sayısız örnek var. Bir tarafta rüşvet düzenine dahil olan birçok kişi korunurken, diğer tarafta bu rezaletleri haberleştiren birçok gazeteci cezalandırılmaktadır.”
‘30 Kasım’da İstanbul’da yaşanan trafik kazası ve sonrasında yaşananlar ülkemizde hukuk sisteminin ne denli çöktüğünün en bariz örneklerinden biri’
Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un “Yasalar örümcek ağına benzer, küçük sinekler ağa takılır kalır. Büyük sinekler ağı deler geçer.” sözüne atıf yapan Yeneroğlu, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlunun İstanbul’da Yunus Emre Göçer isimli bir kuryeye çarpıp öldürdükten sonra ülkeden çıkmasıyla ilgili şunları söyledi:
“30 Kasım’da İstanbul’da yaşanan bir trafik kazası ve sonrasında yaşananlar ülkemizde hukuk sisteminin ne denli çöktüğünün ve vatandaşlarımızın canının ne denli kıymetsiz olduğunun en bariz örneklerinden biridir.
Türkiye’de arkası güçlü olanın, zengin olanın her işten nasıl sıyrıldığını merak edenler bu olaya bakıp içler acısı halimizi görebilirler. Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu, iki çocuk babası Yunus Emre Göçer isimli bir kurye kardeşimize çarpıyor, öldürüyor ve elini kolunu sallaya sallaya ülkeden çıkıp gidiyor.
Savcı ifadesini bile almaya gerek duymuyor. Ya da savcıya birileri bu yönde talimat veriyor. Sonra yetkililer milletle alay eder gibi açıklama yapıyorlar; tutanak düzenleyen polisler hakkında soruşturma açılmış. Bu polisler, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu hakkında kafalarına göre tutanak düzenleyebilir mi?
Sayın Adalet Bakanı önce bu polislere ve katilin ifadesini bile almadan telefonla serbest bırakan savcıya talimatı kimin verdiğinin üstüne gitsin. Bu milletin canı bu kadar ucuz mu? Evet, maalesef bugünün Türkiye’sinde vatandaşımızın canı bu kadar ucuz.”
‘Bu yumruk, iktidarın güç sarhoşluğunun yumruğudur’
Dün akşam yaşanan Ankaragücü-Rizespor maçında hakeme gösterilen şiddet olayına da değinen Yeneroğlu, yaşananları Türkiye’de son yıllarda gelinen resmin özeti olduğunu belirterek sözlerine şu şekilde devam etti:
“Dün gece milyonların gözü önünde Ankaragücü-Rizespor maçında güç sarhoşluğu her haliyle ortaya konuldu. Yaşananlar, Türkiye’de son yıllarda gelinen resmin özetidir. Bu meseleyi sadece bireysel olarak değerlendirmeyiz. Bu yumruk, iktidarın güç sarhoşluğunun yumruğudur. O hakeme inen yumruk, milletimizin tamamına zaten devamlı inmektedir. Türkiye’de nobranlığın, nezaketsizliğin insanlara artık kültür olarak gösterildiği, kaba kuvvetin de ülkemizde artık vatandaşlarımıza tek yol olarak gösterildiği bir ortamda güç sarhoşluğunun bu şiddeti uygulamasından başka yol olamaz.
Dün yaşanan olay, canlı yayında milyonların gözü önünde canlı yayınlanan bir maçta böyle bir durumun tecelli etmesidir. Yoksa bu olay kameralar ardında olsaydı eminim üstü kapatılacaktı ya da mesele birisinin üzerine atılacak ve kapatılacaktı. İktidar böyle açıklamalar yapmayacaktı ve kesinlikle kulüp başkanının tutuklanması da söz konusu olmayacaktı. Önümüzdeki günlerde meseleyi takip etmek zorundayız.”
‘Adalet Bakanı ceza infaz kurumlarında insan onurunun esas alındığını söylese de maalesef gerçekler böyle değildir’
Ceza adalet sistemindeki sorunlarda kalıcı çözümünün ancak zihniyet değişimi ve bunun sonucunda hukuk devleti kriterlerine uygun yapısal dönüşümle mümkün olabileceğini, ancak iktidarın böyle bir gündemi olmadığını belirten Yeneroğlu, bunun yanında ceza infaz sisteminde acil çözüm bekleyen meseleleri saydı:
“Yaşı ve hastalıkları nedeniyle ceza infaz kurumunda kalması mümkün olmayan mahpusların salt atılı suçları dikkate alınarak, insan onuruna aykırı bir şekilde tahliye edilmeleri engellenmektedir.
İnsan Hakları Eylem Planı'nda yer almasına rağmen halen hasta mahpusların tahliyesi için tam teşekküllü devlet hastanesi raporu yeterli kabul edilmemekte ve sayısız ağır hastaya zulmedilmektedir.
Acilen hasta ve yaşlı mahpuslar için tam teşekküllü devlet hastanesinin raporu yeterli kabul edilmelidir.
Ayrıca, hükümlü annesinin yanında büyüyen çocuklar cezaevi ortamında ağır psikolojik travmalara maruz kalmaktadırlar. Bu nedenle kaçma ve delil karartma şüphesi olmayan ve küçük çocuğu olan annelerin tutuklanmaması, ev hapsi gibi adli kontrol yöntemlerinin uygulanması gerekmektedir. Bunun için ayrı bir yasal düzenlemeye de ihtiyaç yoktur. Ceza infazı açısından ise anne ve babanın aynı anda cezaevinde bulunmasının önüne geçilmesi gerekir.
Son olarak, fiili infaz süresini tamamlamış olsa da idare ve gözlem kurullarının özellikle adil yargılanma olmaksızın terör suçundan hüküm giyenlere yönelik somut kriterler göz ardı edilerek hükümlünün “iyi halli olmadığına dair” yaptıkları değerlendirmeler sebebiyle mahkumların mahpusluk durumları hukuksuzca devam ettirilmektedir.”
‘Yeni yılın başında KHK mağduriyetleri hakkında kanun teklifimi meclise sunacağım’
Ülkemizin kanayan yaralarından bir tanesinin de KHK’larla ihraçlardan ve terör mevzuatının keyfi şekilde uygulanması sonucu haksız yargılamalardan kaynaklanan mağduriyetler olduğunun altını çizen Yeneroğlu, “Her iki konu da Türkiye’nin yüzleşmesi ve acilen çözüme kavuşturması gereken ciddi birer sorundur” dedi.
‘DEVA Partisi olarak, insan haklarının olmadığı yerde huzur ve refahın olamayacağını çok iyi biliyoruz’
Yeneroğlu konuşması şu sözlerle sonlandırdı:
“Tekrar hukuk devleti rotasına dönmediğimiz müddetçe daha da fakirleşecek, daha da mutsuz bir ülke olacağız.
Biz DEVA Partisi olarak, insan haklarının olmadığı yerde huzur ve refahın olamayacağını çok iyi biliyoruz. Zengin ve huzurlu bir ülkeye giden yol sadece adaletten geçmektedir.
Bu nedenle, insan haklarını milletimiz için lüks gören tüm anlayışları reddediyoruz. Bu hukuksuz düzeni sona erdirecek, herkes için hukuk ve adalet anlayışını benimseyecek, demokratik ve adil bir düzen için, insan onurunu esas alan ortak bir yaşam için çalışıyoruz.
Adil bir Türkiye ve adil bir dünya için daha fazla çabalamaktan, daha fazla mücadele etmekten başka bir alternatifimiz yok. Bu nedenle, vakit İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ni yeniden canlandırma, kötülüklere karşı daha fazla direnme, daha fazla mücadele etme, insan onurunu ve adaleti yüceltme vaktidir.”
‘Aktardığım karneden gerekli derslerin çıkarılmasını temenni ederim’
“Son olarak, bugün Genel Kurul’da Adalet Bakanlığı’nın 2024 bütçesi görüşülüyor. Ümitlenecek bir tablo olmasa da bakanlık bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diler, aktardığım karneden gerekli derslerin çıkarılmasını ve 2024 yılında ülkemizde adaletin ve yargı bağımsızlığının yeniden tesisi için gerekli adımların atılmasını temenni ederim.”