Sınıf ayrıştırması körükleniyor
Orhan Sarıbal konuşmasına şöyle devam etti;
Değerli basın emekçilerim ben bir ziraatçıyım. Ama aynı zamanda tarım komisyonunun da bir üyesiyim. Kamuoyundan, basından ve geniş kitleler tarafından tartışılan bir sürecin içerisindeyiz. Nedir bu süreç? Hayvanların uyutulması, itlaf edilmesi ve buna dair konuşmalar. Ne yazık ki komisyona gelen herhangi bir tasarı yok. Dolayısıyla ortada bir kanun metni de yok. Ama duyum çok. Ama gördük ki sayın Bakan dahil olduğuna göre, Bakan bu işin içerisinde olduğuna göre bir çalışma var gibi duruyor. Çünkü Bakan doğrudan bu işin içerisinde olduğunu kamuoyuna yaptığı açıklamalarla ortaya koymuş görünüyor. Tartışma ne üzerinden yürüyor? Hayvanlar uyutulsun mu, uyutulmasın mı? Diğeri, sokak hayvanları değil ama hayvanların bir kısmının sahiplenilmesi yani mülkiyet kavramı üzerinden bir tartışma yürüyor. Yani aslında bir sınıfsal ayrıştırma, bir sınıfsal farklılığa doğru giden bir süreci yaşıyoruz. Yine aynı şekilde hayvanseverlere, onları da kriminalize ederek, şeytanlaştırarak yapmak istedikleri, varmak istedikleri noktaya samimi, gerçekçi yöntemlerle yollarla ortaya koymak yerine bu tür retoriklerle bu tür deyim yerinde ise ötekileştirerek, açıklamalar yaparak, ayrıştırarak bir zemin oluşturmaya çalışıyorlar.
İktidar için malzeme
Yani bir tarafta “hayvan terörü var” diyerek, “mama lobisi” var diyerek, “köpek tapar, it tapar” diyerek bir yere varmaya çalışıyorlar. Ülkenin birçok temel meselesi, örneğin bir müfredat meselesi var, Milli Eğitim’in. Başka önemli konular var. Bu da gerçekten çok önemli. Ama ortada bir tasarı yok, ortada bir kanun yok. Ama toplum şimdiden ayrıştırılmış. Bir taraftan hayvan hakları meselesi üzerinden kurumlar var. Bunlar mücadelelerini sürdürüyorlar.
Kirlilik var
Ama işin sonunda bu toplum Anadolu kültürü, binlerce yıllık kültürü özellikle köpeklerle birlikte yaşamayı becermiş, yaşamış bir toplumuz biz. Çobanın yanında bir köpek sürüsü koruyan, kollayan, ona yoldaşlık eden bir canlı konumundayken gecenin bir vakti sabahın köründe bir saldırgana dönüşüyor anlayışı üzerinden ve bunu koruyanlar üzerinden de açık bir kirlilik var. Açık bir kirlilik. Bunu hep birlikte giderebiliriz. Ama belli ki iktidar için iyi bir malzeme oldu bu. Çok iyi bir malzeme oldu. Bunun üzerinden istediği gibi bir algı, bir yönlendirme, bir çaba sahip mitredir? Ne diyor Bakan? Diyor ki “Kuduz sorunu var” diyor. Ve kuduza şöyle bakıyor, diyor ki “2018-2022 yılları arasında Kuduz riski” özellikle bu kelimeyi kullanıyor. “Kuduz riski teması sayısı ortalaması 267 bin.” Ama diyor “2023'te 438 bine ulaştı.” Kim ulaşmış? Kuduz riski. Nedir kuduz riski? Evdeki kediden tutun da sokaktaki köpeğe kadar. Herhangi bir Kuduz riski taşıyan bir hayvanla temas ettiğiniz bir çizik, bir dokunuş, herhangi bir ısırık bunların tümü kuduz riski taşır. Oysa biz biliyoruz ki kuduz vakası artık çok çok azaldı. Hele de büyük kentlerde hemen hemen hiç yok. Kırda çok çok az. O zaman bir yerde bir yanlış var. Bir yerde bir kirlilik var. Kirlilik ama bakan bunu bile bile söylüyor, bilerek yapıyor. Riski, kuduz riski diyor. Bu şöyle değerli basın emekçileri, değerli halkım. O zaman her türlü yaralanma, her türlü hasta, her türlü trafik kazası sonrası bu vakalara tabi olan herkesi ölmüş sayacağız. Yani bu anlama geliyor. Her kazada, her trafik çarpışmasında, her herhangi bir olayda insan nereye gidiyor? Tedavi oluyor. Hastaneye gidiyor ve buna benzer tedavilerle hayatta kalıyor. Oysa biz her bu tür vakaya maruz kalanı ölüyor dediğimizde öldük olarak görürsek herhalde başka bir şeyden bahsetmiş oluruz. Dolayısıyla bu iş kesinlikle kesinlikle ve kesinlikle doğru değil. Yani bu madde üzerinden kuduz riski üzerinden hayvanları uyutalım, katledelim, toplu katliam yapalım anlayışı doğru değil. Birincisi bu. İkincisi diyor ki, 5 yılda diyor 260 bin kısırlaştırma yapmışız. 2002-2023 21 yıl doldu, 22. yıldayız. Kısırlaştırmayı sizin hükümetiniz döneminde niye yapmadınız? Neden? Niçin? Hangi gerekçeyle?
Mevzuat açık ve yeterli
Kanun açık. Madde açık. O kadar net. Hayvanları koruma kanunun 6. maddesi o kadar açık ki “sahipsiz ya da güçten düşmüş hayvanların 3285 sayılı hayvan sağlığı zabıtası kanununda öngörülen durumlar dışında öldürülmeleri yasak” ve aynı kanunun 4. maddesi diyor ki “Kontrolsüz üremeyi önlemek amacıyla toplu yaşanan yerlerde beslenen ve barındırılan kedi ve köpeklerin sahiplerince kısırlaştırılması esastır.” Şimdi madde o kadar açık kanun açık kesinlikle uyutamazsınız diyor. Uyutacağınız hayvanların durumu açık. Ne? Açık her şey. Kısırlaştırma yapılacak diyor sahipleri tarafından. Bu sahipli hayvanlar için. Peki sokak hayvanlarını kim kısırlaştıracak? Tarım İlçe Müdürlükleri, Belediyeler, kamu kurumları bugüne kadar bunu yapmayan bir iktidarın, yapmayan bir bakanlığın şimdi bunu gerekçe göstererek münfehit vakaları da öne sürerek “uyutalım, toplu katledelim” anlayışı kesinlikle ve kesinlikle doğru değil. Tam da bu noktada biraz önce Ankara Baro’nun Hayvan Hakları Kurulu’nu dinledik. Ziyarete geldiler. Onlarla çok geniş bir görüşme yaptık. Çok net kanunları çok iyi biliyorlar. Yönetmelikleri çok iyi biliyorlar. Hepsinin ama hepsinin içindeler. Kaldı ki bizim hayvanları koruma kanunumuz dünyada buna benzer kanunlar içerisinde en iyi düzeyde olan bir kanun. En iyi düzen düzeyde. 2004, 2019, 2021 son yaptığımız çalışmayı hatırlıyorum. Tehlikeli olan gerçekten beslenmesi de bulunması da riskli hayvanlar grubunda olanların kontrol altına alınmasına dair önemli bir düzenleme de yapılmıştı. Biraz önce söyledim. Kanun çok açık. Uyutmayı belirli koşullar dışında kesinlikle öngörmemekte. Kanun yine çok net bir şekilde şunu söylemekte “Alınır Kısırlaştırılır Tekrar aynı yere bırakılır” diyor. Başka kesinlikle kesinlikle başka bir şey öngörmüyor Bu kadar açık maddeler bu kadar açık bir durumla karşı karşıyayken ne yazık ki bu tartışma kendi içinde iktidarın belki de istediği noktaya doğru bir toplumsal çatışmaya doğru sürüklenmekte. Kanun da açık ama söyleyelim arkadaşlarımız bu konuda çok ciddi çalışmalar yapmışlar ve yapmaya devam ediyorlar elbette ve toplumsal refleksi de ortaya koyuyorlar. Diyorlar ki;
1- Bir an önce kısırlaştırma mekanizması Tarım İlçe Müdürlükleri, Tarım İl Müdürlükleri, onların veterinerlik işleri Belediyenin veterinerlik işleri tarafından mutlaka ve mutlaka sağlanması lazım. Kısırlaştırma ve kısırlaştırılan hayvanların yine alındığı yerlere doğal yaşama bırakılması.
2- Üretiminin mutlaka önüne geçilmesi. Mutlaka. Ticarete konu bir alan. Hayvan ticareti yapılıyor, satılıyor. Belirli ırklar sürekli üretiliyor ve satılıyor. Bunların önüne geçilmesi lazım.
3- Sahiplenme sürecinin hızlandırılması lazım. Kaldı ki Covid-19 sonrasında Türkiye'deki enflasyon nedeniyle mama maliyetinin çok aşırı olmasından dolayı sahiplenme duygusu da sürekli azalan bir duruma doğru gitmekte. Bunu da çok büyük bir şekilde paylaşmak lazım. Çünkü enflasyon oraya doğru ciddi anlamda bir durum var. Ticaret meselesi mutlaka bir kontrole, zabt-u rabt altına alınması lazım. Sahiplenmeyi bırakın, ticarete yapılıyor bu iş. Alım-satım, meta, mülkiyet kavramı üzerinden bakılıyor.
Birçok yerde çıktı, gazetelerde. Bakan da bunu örneklemiş, şu kadar trafik kazası bundan oluyor, bu kadar ölüm bundan oluyor diye söylüyor. Ayrıca gündeme geliyor, çocuklara saldırıyorlar diye. E çocuklar bu ülkede ne zaman gidiyorlar okula? Sabahın köründe. Neden? Niçin? Hangi gerekçeyle? İktidarın uyguladığı yaz saati, kız saati uygulamasını kaldırıp sadece tektip saat olmasından dolayı. Sabahın zifiri karanlığında çocuklar okula gidiyorlar. Hayvanların bir davranış biçimi var. Oysa biz biliyoruz ki, kendin içinde birçok yerde hayvanlar doğal hayatın bir parçası olarak yaşıyorlar. En başından söyledim. Anadolu hayatının içinde var zaten bu. Geçmiş tarihlere bakın. Özellikle köpekler bu coğrafyanın, bu Anadolu insanlığın en yakın arkadaşlarından biridir. Çobanların, ailelerin. Böyle yaşadık hepimiz. Bugün bunları düşmanlaştırmanın, bunlara sahip çıkanları da terörize etmenin, ötekileştirmenin kamuoyunda ve gazetelerde bunun üzerine bir algı yaratmanın kimse ama kimseye bir faydasını olmadığını düşünüyoruz.
Gönüllerle, STK'larla, sivil toplum örgütleriyle ortak çalışmak hem belediyelerin hem Tarım Orman Bakanlığı'nın ilçe müdürlüklerinin Bütün kamu kurumlarının hep birlikte, gönüllerle beraber çalışabileceği bir mekanizmanın kurulması lazım.
Hayvan Durumunu İzleme (HAYDİ) polisi var. 24 saat görevde olduklarını söylüyorlar. Şimdiye kadar belli ki yapmaları gereken görevi yapmadılar. Bundan sonra uyutma ve imha için mi görev yapacaklar? Bunlar da görevlerini yapmalı, takip etmeli. Ama bu takip yok etme üzerine değil. Tam tersi hayvanları koruma ve hakları üzerinden mutlaka ve mutlaka görevlerinin tam olarak yapılmasını gerektiren bir durum bu.
Sorun insandır
Yine bütün bunları söylerken “Hiç sorun yoktur” demiyoruz elbette. Sorun var. Ama bu sorun kaynağı hayvanlar değil. İnsanlar ve yönetenler. Bunu çok net bir şekilde görelim. Gezin Anadolu'yu. Kent merkezlerinden bağımsız söylüyorum. Gezin Anadolu'yu. Özellikle mevsimli tarım işleri olduğu bölgeleri gezin. Yaşam koşullarına bakın. Orada o insanların yaşadığı koşullara bakın. Ama sorunun kaynağı başta Tarım ve Orman Bakanlığı'nın başta yönetme ve yürütme görevine sahip olan hükümetin, yerel yönetimlerin ve elbette hepimizin üzerine düşen sorumluluklar. Köpekleri yok ederek, imha ederek bu sorun çözülemez. Bu sorun ortak akılla, bilimle ve her kurumunun görevin yapmasıyla çözülebilir. Tarım Bakanı bunları söylerken kendi üzerine düşen görevi yapmadıklarını; Büyükşehir yasasından tutun, Köy evlerinde, köylerde küçük üreticiyi yok edip, mahalle yapın. Oralarda kır yaşamını tamamen bitirin. Bir taraftan köyü kente zorlayıp göçe zorlayarak öbür taraftan küçük tarım işletmelerini yok ederek aslında birçok hayvanın onlarla beraber yaşamasını da aslında yok etmişlerdir. Bu böyle tek başına böyle bir yerden tesadüfen oluşmuş bir şey değil. 22 yıllık yanlış birçok politikanın temel kaynağı kentleşme politikası, tarım politikası, çevre politikası bütün bunları üst üste koymak lazım. Bütün hepsini ve bunun tek sorumlusu var: İktidar.
Kanunda yazanları yerine getirmeyen, çıkardığı kanuna uymayan, çıkardığı kanunla var olan işleri, sorumlulukları yerine getirmeyen bir yapıyla karşı karşıyayız. Bizler öldürmek için değil, yaşatmak için var olmalıyız. Bu Meclis de öyle. Uyutmaya dair, öldürmeye dair toplu katliama dair hiçbir kelime ve cümleyi istemiyoruz. Karşısında olacağız. Sorunları gerçekçi, akılcı bir biçimde tartışmaya her zaman varız. Her zaman olduğu gibi düşüncelerimizi söyleriz, anlatırız. Çözüm var. Öldürerek değil, yaşatarak. Bunun için de ortak hakla ihtiyacımız var. Bilime, bilgiye ve elbette insanı sevmek elbette kıymetli ama aslolan doğayı da, çevreyi de, bütün canları da, köpekleri de, kedileri de sevecek bir vicdanla hayata bakmaya ihtiyaç var. Saygılar sunuyorum.