SON DAKİKA
Hava Durumu

#Istanbul Sanayi Odası

Ekometre - Istanbul Sanayi Odası haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Istanbul Sanayi Odası haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Sanayici liman ücretlerinden şikayetçi Haber

Sanayici liman ücretlerinden şikayetçi

İstanbul Sanayi Odası Meclis Üyesi Fikret Kaya, 10 adet 40’lık konteyner için 7 günlük liman ardiye ücretinin 140 bin TL’yi aştığını söyledi. Düşük kur ve yüksek faizlerin baskısı altındaki sanayici ve ihracatçılar son dönemde limandaki teslim sürelerinin uzamasından da olumsuz etkilenmeye başladı. Limanlarda konteynerlerin bekleme süresi 10 güne kadar çıkarken, bu durum ardiye masraflarını ve kiraları da yükseltiyor.  Bekleme süresi 10 güne kadar çıkıyor, fahiş ücretler uygulanıyor Konu ile ilgili değerlendirmelerde bulunan İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclis Üyesi Fikret Kaya, liman işletmeleri ve antrepolarda özel şirketlerin prosedürlerine dayalı işlemlerin işleri aksattığını belirterek, gemilerin tahliye sürecinde limandaki işlem sürelerinin 4 günden az olmadığını, özellikle hafta sonları ve bayramlarda bu sürenin 10 güne kadar uzayabildiğini ifade etti. Ardiye masraflarının gün geçtikçe arttığını ve belli bir süre uzadığında kira bedelinin de yükseldiğini vurgulayan Kaya, Ambarlı ve Haydarpaşa limanlarında fahiş fiyatlar uygulandığını söyledi. Kaya, gemilerin geliş ve boşaltma süreçlerinin net olarak planlanması ve hızlandırılması gerektiğini belirtti. Kaya, liman sahasındaki özel antrepo firmalarının fiyat politikalarına da değinerek, fiyatlar arasında fark bulunmadığına ve rekabet olmadığına dikkat çekti. Fiyatların şeffaf bir şekilde belirlenmesi ve denetlenmesi gerektiğini kaydeden Kaya, 10 adet 40’lık konteyner için 7 günlük liman ardiye ücretinin 140 bin TL’yi aştığını söyledi.  ‘Faturalardaki tutarsızlıklar incelensin’ çağrısı Antrepo ve liman işletmeleri tarafından düzenlenen faturaların tutarsızlık içerdiğine de işaret eden Kaya, bazı firmaların enerji payı adı altında ek masraf aldığını, bu durumun yönetmeliklere uygun olup olmadığının incelenmesi gerektiğini vurguladı.  Konteyner başına alınan depozito ücretlerinin iadesinde de gecikmeler yaşandığını söyleyen Kaya, “Depozito iadeleri üç hafta ile 1 ay arasında yapılabiliyor. Bu süreler ihracatçılar için ciddi maliyet yaratıyor. Ayrıca bazı nakliye firmaları, depozito almamak için nakliyeyi kendi firmalarına yaptırma şartı koyuyor. Bu durum da haksız rekabet yaratıyor." dedi.  Kaya, ihracatçılar ve sanayici KOBİ’ler için gümrük sahasındaki prosedürlerin daha verimli hale getirilmesi gerektiğini belirterek, Türk sanayisinin yaklaşık yüzde 70’ini oluşturan KOBİ’lerin maliyetlerini azaltacak, rekabetçi ve sürdürülebilir çözümler oluşturulması gerektiğini ifade etti. Birlik olarak iş birliğine hazır olduklarını vurgulayan Kaya, sanayicilerin sorunlarının çözümü için sonuç odaklı adımların atılmasını talep etti ve çözüm önerilerini iletmek için ilgili kurumlarla temaslara devam edeceklerini belirtti.

Bahçıvan: Kamuda tasarruf tedbirlerini uygulasın Haber

Bahçıvan: Kamuda tasarruf tedbirlerini uygulasın

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Meclisi’nin 2024 yılı Ağustos ayı olağan toplantısı ‘OVP Bir Yılını Tamamlarken Türkiye’de Üretim Hayatının Değerlendirilmesi’ ana gündemi ile gerçekleştirildi. İSO Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan’ın açılış konuşmasını yaptığı toplantıda Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Kurucu Direktörü Prof. Dr. Güven Sak, Ekonomi Gazetesi Köşe Yazarı Alaattin Aktaş, ROTA Portföy Başekonomisti Özlem Bayraktar Gökşen ve Peninsula Corporate Finance Kurucu Ortağı, Stratejist Fatih Keresteci’nin katılımıyla bir de panel düzenlendi. OVP’deki temel makro hedefler tutarlıllık göstermeli Geçen yıl eylül ayında ekonomi için bir yol haritası özelliğine sahip Orta Vadeli Program’ın (OVP) açıklandığını hatırlatan Erdal Bahçıvan, “Kabul etmemiz gerekiyor ki geçtiğimiz yıllarda OVP’lerin iddialı hedefleriyle tüm kesimlerde beklenti ve heyecan yaratmasına rağmen, bunun kısa sürdüğüne ve istenen sonuçların alınamadığına sıklıkla tanıklık ettik. Bu durum bazen açıklanan hedeflerin gerçekçiliği konusundaki kuşkuların giderilememesinden, bazen de muhtelif sebeplerle uygulamada ortaya çıkan sıkıntılardan kaynaklandı. OVP’lerde büyüme, enflasyon, istihdam, cari denge, bütçe açığı gibi temel makro ekonomik hedeflerin kendi içinde tutarlılık arz etmesi, güçlü makro modellere dayanması ve ekonominin tüm aktörleri açısından ikna edici olması gerekiyor. Çünkü OVP’nin rolü, sadece gelecek yılın bütçe kanununa ve gelecek üç yılın ekonomi politikalarına temel oluşturmakla sınırlı değil. Aynı zamanda reel sektöre, finans dünyasına ve kamuoyuna verdiği sinyallerle ekonomik beklenti ve davranışları da etkiliyor. Tam da bu nedenle kamuoyunda gerçekçiliği sorgulanan, kararlılıkla uygulanmayan programların güven yitirmesi ve bu güvensizliğin geleceğe taşınması da son derece doğaldır. Maalesef güven kaybının nelere mal olacağının somut örneklerinden birini, halen geride bırakmaya çalıştığımız enflasyonist dönem bize net bir şekilde gösterdi. Kısa vadede güçlü büyüme oranları yakalamayı her şeyin üstünde tutup, nitelik ve sürdürülebilirliğe ilişkin riskleri bilinmeyen bir geleceğe ötelediğimizde, telafisi çok zor bir tabloyla karşılaşıyoruz.” dedi. Yeni OVP, heyecan ve olumlu beklenti yarattı Fiyat istikrarının bozulmasının kısa sürede finansal istikrarı da tehdit eder boyuta ulaştığını kaydeden Erdal Bahçıvan, “Kendimizi büyük bir fiyat kaosunun içinde bulduk ve neredeyse bir hafta sonrasını bile öngöremez hale geldik. Tüm bunlar yalnızca satın alma gücünün ve refahın değil, maalesef ticaret hayatındaki etik değerlerin de ciddi şekilde aşınmasına yol açtı. Neyse ki bu sürdürülebilir olmayan yaklaşım, 2023 ortasından itibaren ekonomi yönetimindeki değişikliklerle birlikte yerini çok daha sağlıklı bir yönelime bırakmış durumda. Bugün bir yılını geride bırakmak üzere olduğumuz 2024-2026 dönemi Orta Vadeli Program, güvenin yeniden tesis edilmesi için önemli bir ilk adımdı. Birkaç ay içinde, biz sanayiciler de dahil olmak üzere toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla, yapılan istişareler ışığında hazırlanan ve halen uygulanmakta olan Orta Vadeli Program (OVP) hepimiz için umut oldu. Uzun yıllardan beri, ortaya koyduğu hedeflerle uyum göstermeyen diğer OVP’lere göre çok daha gerçekçi hedefleri olan bir program olarak hazırlandı. Gerçekçi hedefler derken sadece rakamlara dayanan bir OVP’den söz etmiyorum. Belli vizyonları ve yapısal reformları da işaret etmesi, geçmiş OVP’lerden farklılığını ortaya koymuştu. Bunların da önemli bir kısmı zaten bizim dönem dönem dile getirdiğimiz hususlardı. Nitekim ekonomi politikalarında uzun zamandır beklediğimiz ‘rasyonaliteye dönüş’ perspektifiyle birlikte son OVP’nin öncekilere göre kamuoyunda daha fazla heyecan ve olumlu beklenti yarattığını da gördük.” diye konuştu. Sosyolojik olarak çok daha farklı bir enflasyon Tüm yaşananlara bakıldığında geçen yılın OVP’sinde yüzde 4 olan 2024 büyüme hedefinin yakalanmasının kolay gözükmediğine dikkat çeken Erdal Bahçıvan, “Geçen yılki öngörümüzü doğrulayacak şekilde, dezenflasyonu sağlamak için ekonomik büyümeden vermemiz gereken taviz düşündüğümüzden daha yüksek olabilir. OVP’nin odak noktasında yer alan ‘fiyat istikrarının tesisi’ konusuna gelirsek; mayısta yüzde 75 düzeyinde zirve yapan yıllık enflasyonun haziranda düşmeye başlamasıyla birlikte mevcut programın ‘geçiş süreci’ sona ererken ‘dezenflasyon sürecinin’ başladığı ilan edildi. Başta döviz kuru olmak üzere maliyet baskılarındaki hafifleme, temel mal fiyatlarının artışında önemli bir gevşeme sağlamış görünüyor. Diğer yandan, hizmet enflasyonunda ise katılığın kiralar öncülüğünde sürdüğü ve bu tarafta iyileşmenin daha gecikmeli olacağı anlaşılıyor. Genel beklenti ise enflasyonun bu yılı Merkez Bankası’nın tahmin aralığının üst bandı olan yüzde 42 dolayında kapatacağı yönünde. Tabii enflasyon demişken, bugünün enflasyonu ile çoğumuzun hatırlayacağı 70’li, 80’li, 90’lı yılların enflasyonunu karşılaştırmamak, karıştırmamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bugünkü enflasyonun, ekonomik olarak da sosyolojik olarak da ve daha önemlisi topluma kalıcı olarak bırakmış olduğu hasar bakımından da o yıllardaki enflasyondan çok daha farklı olduğunu kabul etmeliyiz. Bunu her geçen gün biraz daha çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Kısacası bu enflasyon sosyolojik olarak çok daha farklı bir enflasyon.” ifadelerini kullandı. Bugünkü enflasyonunun toplumda yarattığı hasar daha büyük Bugünkü enflasyonun geçmişten neden daha farklı olduğu hakkında da değerlendirmelerde bulunan Erdal Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Her şeyden önce o günlerin Türkiye’sindeki tüketim kalıpları, tüketim harcamaları ve tüketimin çerçevesi çok dar ve kısıtlıydı. Bugün ise 2000’li yılların başından itibaren 100-150 milyar dolarlık bir Türkiye’den 1,2 trilyon dolara yaklaşan ve zenginleşen, buna bağlı olarak tüketim alışkanlıkları değişen, hayatın her alanında daha rahat borçlanmaya gidilen, risk alınan bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ekonomisi daha küçük bir ülke sosyolojisinden, bugün zenginleşmiş bir toplumda böyle bir enflasyona yakalandığınız zaman, ekonomide oluşan tahribat ve bunun toplumda yarattığı hasar da daha büyük oluyor. Zaten bunun yansımalarını ve etkilerini, üretimden tüketime kadar hayatımızın her alanında görüyoruz. Fiyat istikrarından uzaklaştığımız, yüksek enflasyon ile yaşadığımız her geçen gün, bunun toplumdaki sosyolojik ve psikolojik etkileri daha da ağırlaşıyor. Çalışma dünyası ve günlük hayatın etik ve ahlak kurallarında bu enflasyonun yarattığı tahribat maalesef artarak kendini gösteriyor. Zaman zaman meclisimizde yaptığım konuşmalarda geçmişte bu konuda yaptığımız uyarıları hatırlatıyorum. Bugün o söylemlerimize ve uyarılarımıza değinmek istemiyorum. Ama o zamanki uyarıcı söylemlerimizin özünde işte bu vardı. Şimdi itiraf etmek gerekirse biz bu konuyu maalesef çok hafife almışız. Dahası bu sürecin başında işin nereye varabileceğine ilişkin söylemlerimize karşın, biz bile neticenin bu kadar ağır olacağını tahmin etmiyorduk. Bu nedenle bugün yeni ekonomi yönetimimizin bu konuda verdiği mücadelenin hiç ama hiç hafife alınmaması gerektiğini düşünüyoruz. Ekonominin yeniden fiyat istikrarına kavuşması noktasında alınan kararları yerinde buluyor ve sonuçları için toplumun her kesimine sorumluluk düştüğünü söylüyoruz. Bu konunun normale döneceği günler için sabır ve fedakârlık göstermeliyiz.” Kamuda tasarruf önlemlerine riayet edilmeli Enflasyonla mücadelenin en önemli evresinin, tam da içinden geçtiğimiz dönemde başladığının altını çizen Erdal Bahçıvan, “Çünkü artık enflasyonun kontrol edilmesi en zor olan kısmına, yani beklentilerin ve fiyatlama davranışlarının normalleşmesine odaklanacağız. Merkez Bankası’nın açıklamaları bize şunu gösteriyor: Önümüzdeki dönemin para politikası kararlarında, enflasyonun ana eğilimindeki düşüşün sürmesi ve özellikle 2025 yılı beklentilerinin istenen seviyelere yaklaşması belirleyici olacak. Bu noktada değinmemiz gereken bir diğer husus da maliye politikalarının dezenflasyon hedefiyle uyumu. Zira defaten belirttiğimiz üzere kamunun gerek harcama disiplini, gerekse yapısal politikalarla bu mücadelede destekleyici olması gerekiyor. Son dönemde vergi oranlarında yapılan artışlara rağmen, ekonomik faaliyette yaşanacak yavaşlamanın vergi gelirlerini olumsuz etkileyebileceği gerçeği, temmuz ayı bütçe verilerinde ilk belirtilerini gösterdi. Dolayısıyla deprem bölgesinin yeniden inşası hariç olmak üzere kamuda tasarruf önlemlerine riayet edilmesi, kayıt dışılıkla mücadelede kalıcı kazanımlar elde edilmesi ve uzun süredir dile getirdiğimiz vergi reformları için adım atılması büyük önem arz ediyor.” dedi. Sanayici yüklü finansman kaynağına ihtiyaç duyuyor Ekonominin paydaşları olarak ekonomik dengelenme doğrultusunda yaşanılan geçiş sürecine toplumun her kesiminden olduğu gibi sanayiciler olarak da ciddi bir katkı sunduklarına vurgu yapan Erdal Bahçıvan, “Fakat bu süreçte, sık sık dile getirdiğimiz üretimde verimlilik ve teknoloji açığımızı kapatacak kapsamlı bir reform sürecine de odaklanmamız gerekiyor. Uygulanmakta olan maliye ve para politikaları, ancak eğitim, altyapı, işgücü piyasası, teşvik sistemi gibi pek çok alanda bütüncül bir stratejik planlama ile tamamlanırsa gerçek anlamda bir başarı elde edilmiş olacaktır. Zira hem 2025’in hem de muhtemelen 2026’nın reel sektörümüz açısından çok da konforlu bir yatırım ve iş yapma ortamı vadettiğini söylememiz zor. Bu bağlamda, iş dünyamızın yakın geleceğe güvenle bakmasını temin edecek bir yaklaşımın korunması çok önemli. Sanayimizin büyük bir kısmı sadece uzun vadeli yatırımlar için değil, günlük faaliyetlerini sürdürmek için de yüklü finansman kaynağına ihtiyaç duyuyor. Ancak mevcut ekonomi politikalarının merkezinde yer alan sıkı para politikaları nedeniyle bu kaynağa erişim oldukça zor ve maliyetli hale gelmiş durumda. Yüzde 70’leri bulan ticari kredi maliyetleri ve miktarsal kısıtlamalar altında üretimi ve yatırımları sürdürmek kolay değil. Bugün yaşanmakta olan süreç, son OVP’de elde edilen başarı için özel sektörün büyük fedakârlıklar yaptığını ortaya koymaktadır. Bu fedakârlığın belli bir sınırı var. Dolayısıyla yeni OVP’de reel sektörün uzun yıllardır elde etmiş olduğu kazanımları riske sokmayacak, dayanma ve mücadele gücünün limitlerini zorlamayacak bir bakış açısının oluşturulması gerektiğini özellikle ifade etmek istiyorum.” diye konuştu. 

İSO PMI endeksi sonuçları açıklandı Haber

İSO PMI endeksi sonuçları açıklandı

İSO Türkiye İmalat PMI anketinin Temmuz 2024 dönemi sonuçları açıklandı. Eşik değer olan 50'nin üzerinde ölçülen tüm rakamların sektörde iyileşmeye işaret ettiği anket sonuçlarına göre, haziran ayında 47,9 seviyesinde kaydedilen manşet PMI, temmuzda 47,2'ye gerileyerek üst üste 5. ay eşik değerin altında gerçekleşti. Endeks, sektörün faaliyet koşullarında belirgin bir yavaşlamaya işaret ederken, söz konusu yavaşlama, geçen yılın kasım ayından bu yana en belirgin düzeyde gerçekleşti. Yeni alınan siparişlerde, Kasım 2023 ile aynı oranda olmak üzere son 20 aylık dönemin en sert düşüşü kaydedildi. Benzer şekilde yeni ihracat siparişlerinde de yılın üçüncü çeyreği daha belirgin bir yavaşlama ile başladı. Talep koşullarındaki zayıflık, imalatçıların üretim düzeyini aylık bazda üst üste dördüncü kez azaltmasına yol açtı ve bu azalış, Kasım 2022'den bu yana en yüksek oranda gerçekleşti. Personel yetersizliklerinin de üretim hacimlerini olumsuz etkilediği bildirildi. Yeni siparişlerdeki yavaşlamayla istihdam seviyeleri de düşüş gösterdi. Öte yandan, istifalar ve emekliye ayrılmalar da bu gelişmede etkili oldu. Çalışan sayısındaki düşüş, son 21 ayın en yüksek hızında ölçüldü. Ham madde ve petrol fiyatlarındaki yükselişin yanı sıra Türk lirasının dolar karşısındaki zayıflığının da etkisiyle girdi maliyetleri temmuzda keskin bir artış kaydetti. Satış fiyatlarındaki artış nispeten hafif gerçekleşti. Ham madde temininde yaşanan güçlükler ve yüksek nakliye maliyetleri nedeniyle tedarikçilerin teslimat süreleri artmaya devam etti. Satın alma faaliyetleri ise belirgin bir şekilde azaltıldı ve söz konusu azalış Kasım 2022’den bu yana en belirgin düzeyde kaydedildi. Ayrıca girdi ve nihai ürün stok seviyelerinde de düşüş gözlendi. 10 sektörün tamamında yeni siparişler azaldı Türkiye Sektörel PMI raporu, üçüncü çeyreğe girilirken imalat sanayi sektörünün genele yayılı bir talep zayıflığı ile karşılaştığına işaret etti. Yeni siparişler son 9 ayda ilk kez olmak üzere, takip edilen 10 sektörün tamamında yavaşlama gösterdi. Üretimde ise giyim ve deri ürünleri haricindeki tüm sektörlerde daralma yaşandı. Bu gelişmelerin sonucunda istihdam ve satın alma faaliyetleri de yaygın şekilde düşüş kaydetti. Yeni siparişlerde genele yayılı yavaşlama kaydedilirken, en sert gerileme elektrikli ve elektronik ürünlerde gerçekleşti. Bu sektörün yeni siparişleri yaklaşık 2 yıllık bir dönemin en sert düşüşünü kaydetti. Yeni siparişlerde en hafif ivme kaybı ise gıda ürünlerinde görüldü. Türk imalatçıları, yurt dışından yeni sipariş almaya yönelik çabalarında ise nispeten daha iyi performans sergiledi. Makine ve metal ürünleri öncülüğünde, üç sektörün yeni ihracat siparişleri büyüme kaydederken, en sert düşüş ise giyim ve deri ürünleri ile gıda ürünlerinde kaydedildi. Toplam yeni siparişlerin yavaşlamasıyla firmalar temmuz ayında genel olarak üretimlerini azaltma yoluna gitti. Sadece giyim ve deri ürünlerinde üretim artışı görülürken, en belirgin daralma elektrikli ve elektronik ürünler sektöründe ölçüldü. Benzer şekilde, temmuzda 10 sektör içerisinden sadece gıda ürünleri istihdamını artırırken, çalışan sayısında en hızlı azalış ise giyim ve deri ürünleri sektöründe gerçekleşti. İmalatçılar girdi alımlarını azalttı İmalatçılar talep koşullarındaki zayıflığa bağlı olarak girdi alımlarını da azalttı. Satın alma faaliyetleri tüm sektörlerde düşüş gösterirken, en keskin yavaşlama metalik olmayan mineral ürünlerde görüldü. Sektörlerin çoğunluğunda girdi maliyetleri temmuzda daha hızlı artarak haziran ayındaki tabloyu tersine çevirdi. En yüksek girdi fiyatları enflasyonu, kara ve deniz taşıtları firmalarında gözlenirken, en düşük oranlı artış ise ana metallerde kaydedildi. Haziran ayında üç sektörün satış fiyatlarını düşürmesinin ardından temmuzda tüm sektörlerde artış kaydedildi. Girdi maliyetlerindeki görünüme paralel olarak, nihai ürün fiyatlarında da en yüksek enflasyon kara ve deniz taşıtları sektöründe gerçekleşti. Satış fiyatlarındaki en sınırlı artışlar ise gıda ürünleri ve tekstil ürünlerinde ölçüldü. Açıklamada endekse ilişkin değerlendirmesine yer verilen S&P Global Market Intelligence Ekonomi Direktörü Andrew Harker, şunları kaydetti: "Talep koşullarının zorlayıcı olmaya devam ettiği temmuz ayı verileri, Türk imalatçıları açısından bir rahatlama belirtisi sunmadı. Aksine, yılın ikinci yarısına girilirken talep, üretim ve istihdamın haziran ayına göre daha yüksek oranda azalması, sektör üzerindeki baskıların yoğunlaştığına işaret ediyor. Bu bağlamda firmalar, koşullarda iyileşmenin yakın zamanda başlaması beklentisi içerisinde olacak."

İSO Başkanı: Enflasyon yıl ortalarına doğru yüzde 70 olur Haber

İSO Başkanı: Enflasyon yıl ortalarına doğru yüzde 70 olur

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, İSO Meclisi’nin 2024 yılı ilk olağan toplantısında konuştu.  Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in konuk olduğu ve Türkiye ve dünya ekonomisine ilişkin bir sunum gerçekleştirdiği toplantıya, Türkiye Bankalar Birliği (TBB) Yönetim Kurulu Başkanı Alpaslan Çakar, Halk Bankası Genel Müdürü Osman Arslan ve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe de katıldı. Küresel ekonomide zorlu rekabet koşulları sanayiciyi zora sokuyor Küresel ekonomideki zorlu rekabet koşullarınını sanayicileri zora soktuğunu dile getiren Bahçıvan, "Ülkemizde ise ekonomide yeni dengelenme çabaları, enflasyonla mücadele, dış pazarlarımızdaki daralma, kur-ihracat ilişkisi ve ihracatımızın kompozisyonuyla ilgili konular öne çıkıyor. İşte bu noktada önemle vurgulamak isterim ki bizim için her zaman, her yerde savunduğumuz gibi en öncelikli husus finansal istikrardır. Finansal istikrar adeta bir binanın temeli gibi sağlamlığı ve güveni ifade ediyor. Finansal istikrar her şeyin başı olduğuna göre başta ekonomi yönetimi olmak üzere tüm paydaşların bu hususta azami özen, dikkat ve gayreti göstermesinin ülkemiz için çok önemli olduğunu değerlendiriyoruz." diye konuştu.  2023'ü zirve enflasyonda kapatmış durumdayız  Türkiye ekonomisine bakıldığında, düşük küresel büyüme, zayıf dış talep koşulları ve para politikasında yaşanan sıkılaşmaya bağlı olarak Türkiye’de ivme kaybının gözle görünür hale geldiğini belirten Bahçıvan, "2023’ün son ayı itibarıyla İSO Türkiye İmalat PMI 6 aydır kesintisiz daralma bölgesinde seyrediyor. Toplam yeni siparişler ve yeni ihracat siparişleri gibi alt kalemler talepte zayıflığa işaret ediyor ve önümüzdeki aylar için güçlü bir iyimserlik de sunmuyor. Her ne kadar iç talepteki yavaşlama henüz enflasyon hedefleri bakımından istenilen ölçülerde olmasa da bu yıl büyümenin yüzde 4’lük OVP hedefinin altında kalacağına dönük yaygın bir beklenti hakim. Diğer taraftan 2023’ü yüzde 65 ile zirve seviyedeki bir enflasyonla kapatmış durumdayız. 2024 yılının ilk aylarında, asgari ücret zammı ve vergi ayarlamalarının etkisiyle aylık enflasyonun seyrinde yeniden bir bozulma göreceğiz ve muhtemelen yıllık enflasyon yıl ortalarına doğru yüzde 70’ler düzeyinde yeni bir zirve yapacak. Yani asıl sınavın yılın ikinci yarısında başlayacağı açık." değerlendirmesinde bulundu. Yabancı yatırımcının ayak sesleri yükseliyor Dış finansman tarafında ekonomi politikalarındaki değişimin ilk meyvelerinin görülmeye başladığını aktaran Bahçıvan, şunları söyledi: "Özellikle bankalarımızın uluslararası piyasalarda yeniden borçlanmaya başlaması güven ortamında iyileşme sinyali vermesi açısından olumlu. Tahvil piyasamızda da yabancı yatırımcının ayak sesleri yeniden yükseliyor. Seçim belirsizliğinin ortadan kalkması, kırılganlıklarımızın azalması, CDS’lerde düşüşün sürmesi ve kredi notlarımıza yönelik olası artışlarla, ülkemizin uluslararası piyasalardan hak ettiği yatırımı çeker hale geleceğine inanıyorum. Her ne kadar 2023’ü OVP’de öngörülenden düşük bir bütçe açığı ile kapatmış olsak da aralık bütçe rakamları önümüzdeki süreç için önemli bir uyarı niteliği taşıyor. Deprem kaynaklı harcamalardan kısmak elbette ki söz konusu olamaz. Ancak diğer harcama kalemlerinden tasarruf yapmak, harcamaları etkin, verimli alanlara yönlendirmek bu süreçte önemli bir ihtiyaç olarak kendisini dayatıyor. Bu anlamda, Bakanımızın son dönemde yaptığı uyarıları ziyadesiyle değerli bulduğumuzu söylemeliyiz. Bu çerçevede bugün toplum vicdanını rahatlatacak bir kamu tasarruf politikası ve bütçe disiplinine ihtiyacımız olduğunu özellikle ifade etmek istiyorum. Öyle ki etkili ve sonuç odaklı bir yaklaşımla, tasarruf ve harcamaların niteliğini artırmak, hem kamu mali dengelerimizin sağlığını korumak hem de enflasyonla mücadele açısından kritik önem taşıyor." Güven ve sabır vurgusu  İSO Başkanı Bahçıvan, ekonomiyi yeniden rasyonel bir çizgiye taşıma yönündeki çabaların sonuç vermesinin zaman alacağına vurgu yaparak, yeni ekonomi anlayışının başlamasından bu yana bu konudaki güven ve sabır vurgularını her platformda dile getirdiklerini ve bugün de sürdürdüklerini ifade etti. Herkesin aslında bir anlamda sabır ve stres testinden geçtiğini ifade eden Bahçıvan, "Kimilerinin sadece rakamlara bakarak sanayinin büyüme performansı üzerinden yaptıkları yorumlar için burada şunu ifade etmek istiyorum: Evet samimi konuşmak gerekirse aslında sanayi, pandemi sonrasındaki süreci olumsuz geçirmedi. Birikmiş ve yüksek talep, özellikle ihracat pazarları kanalıyla sanayiye olumlu yansıdı. Büyüme rakamlarında sanayinin aldığı payda da bu görüldü. Ancak enflasyonun kalıcı olarak devam etmesinin üretim hayatına asla huzur getirmeyeceğini de hep birlikte gördük." açıklamasında bulundu. Enflasyonist ortamlarda rakamların yarattığı illüzyonun bir süre sonra ortadan kalktığını ve olumsuzlukların görülmeye başlandığını dile getiren Erdal Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sanayiciler olarak illüzyonun sonuna geldiğimizi burada açıkça ifade etmek istiyorum. Uzun zamandır bir ihtiyaç olarak kendisini dayatan enflasyon muhasebesine geçişin ardından bu çok daha net bir şekilde görülecektir. Sözünü ettiğim illüzyonun bir tarafında artan cirolar varsa, diğer tarafında da sanayicinin ham maddeden iş gücüne kadar artan maliyetlerinin bulunduğunu unutmayalım. Bugün maliyetleri artıran bu faktörlerin, dünya pazarlarında birçok sektörümüzün rekabet gücünü, ihracat potansiyelini zayıflattığını görüyoruz. Nitekim öncü ihracatçı sektörlerimizden ana metal, tekstil ürünleri ve giyim eşyalarında belirgin düşüşler dikkat çekiyor." dedi.

Türkiye İmalat PMI 50,0 eşik değerin altında kaldı Haber

Türkiye İmalat PMI 50,0 eşik değerin altında kaldı

Ekonomik büyümenin öncü göstergesi olan imalat sanayi performansında en hızlı ve güvenilir referans kabul edilen İstanbul Sanayi Odası (İSO) Türkiye İmalat PMI (Satın Alma Yöneticileri Endeksi) anketinin Aralık 2023 dönemi sonuçları açıklandı. Eşik değer olan 50,0’nin üzerinde ölçülen tüm rakamların sektörde iyileşmeye işaret ettiği anket sonuçlarına göre, kasımda 47,2 olan manşet PMI, Aralık 2023’te 47,4’ye yükselse de üst üste altıncı ay 50,0 eşik değerin altında kaldı. Aralıkta imalat sanayi üretimi büyük ölçüde zorlu piyasa koşullarına bağlı olarak kasım ayına yakın düzeyde azalma kaydetti. Hem toplam yeni siparişlerde hem de yurt dışından alınan yeni işlerde devam eden yavaşlamalar talepte zayıflığın sürdüğünü gösterirken, bu durum aralıkta da firmaların birikmiş işlerine ağırlık vermesine imkân sağladı. İş yüklerindeki azalışa rağmen istihdam aralıkta yatay seyretti ve bu durum iki aylık daralma dönemini sona erdirdi. Bazı anket katılımcıları kapasite artırma eğiliminde olduğunu bildirirken kimileri ise yeni siparişlerde azalma ve istifalar nedeniyle istihdam azalttı. Satın alma faaliyetlerinde azalış son dört ayın en yüksek oranında gerçekleşti. Bunun sonucu olarak girdi stokları da düşüş gösterdi. Girdilere yönelik zayıf talep, tedarikçilerin teslimatlarını hızlandırmasına olanak sağladı ve böylece teslimat sürelerindeki 11 aylık uzama eğilimi sona erdi. Liradaki değer kayıpları, yükselen ücretler ve artan ham madde fiyatları, girdi maliyetlerinin aralık ayında da artmasına yol açtı. Ancak enflasyon oranında üst üste beşinci ay gerileme kaydedildi. Buna karşın nihai ürün fiyatlarında ağustos ayından bu yana en hızlı artış gerçekleşti. İşgücü piyasaları açısından olumlu sinyaller verdi İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI anket verileri hakkında değerlendirmede bulunan S&P Global Market Intelligence Ekonomi Direktörü Andrew Harker, şunları söyledi: “Türk imalat sektöründe 2023’ün son ayında görülen yavaşlama; yılın ikinci yarısında zayıf talebin etkisiyle ortaya çıkan zorlayıcı koşulların bir özeti şeklindeydi. Yine de firmaların yeni yıla girerken çalışan sayılarını koruma eğiliminde olması, işgücü piyasaları açısından olumlu sinyaller verdi. Maliyet baskılarının zayıfladığına ilişkin belirtiler devam etmekle birlikte, bu durum aralık ayında satış fiyatlarındaki artışın hız kesmesini sağlamadı. Bununla birlikte enflasyonun 2024 yılında daha fazla gerileme potansiyeli taşıması, sektörde talebin toparlanması konusunda bir miktar iyimserlik sağlayabilir.” Yeni siparişler 10 sektörün dokuzunda yavaşladı İstanbul Sanayi Odası Türkiye Sektörel PMI raporu 2023 yılının son ayında yeni siparişlerin on sektörden dokuzunda yavaşlarken yalnızca gıda ürünlerinde arttığına işaret etti. Benzer bir durum üretim için de söz konusu oldu. Buna karşılık istihdam tarafında daha olumlu bir tablo ortaya çıktı. Takip edilen on sektörün yarıdan fazlası çalışan sayısını artırdı. Diğer yandan, maliyet enflasyonu genel olarak yüksek seyretmeyi sürdürdü. Aralık ayında yeni siparişlerini artıran tek sektör gıda ürünleri olurken bu artış üst üste ikinci ay gerçekleşti. Yılın sonunda en keskin yavaşlama ise kimyasal, plastik ve kauçuk ürünleri kategorisinde görüldü. Toplam yeni siparişlere göre daha olumlu bir tablonun ortaya çıktığı yeni ihracat siparişleri, kara ve deniz taşıtları başta olmak üzere dört sektörde artış kaydetti. Yeni siparişlere benzer şekilde üretimde de yalnızca gıda ürünleri sektörü büyüme bölgesinde kaldı. En belirgin üretim kaybı ise metalik olmayan mineral ürünlerde görülürken bu düşüş Kasım ayındaki artışı takip etti. Aralık ayında üretim ve yeni siparişler genel olarak durgun seyrederken, istihdama ilişkin tablo daha olumluydu. Kasım ayında takip edilen on sektörden dördünde istihdam artışı yaşanırken Aralık’ta bu sayı altıya çıkarak Mayıs’tan bu yana en yüksek düzeye ulaştı. İstihdamda en keskin artış kara ve deniz taşıtları sektöründe gerçekleşti. En sert düşüş ise iş yükünün keskin bir şekilde azalmaya devam ettiği giyim ve deri ürünlerinde kaydedildi. Girdi maliyetleri artmaya devam etti Girdi maliyetleri sektörlerin büyük çoğunluğunda hızlı bir şekilde artmaya devam ederken, bunun tek istisnası, enflasyonun belirgin bir şekilde gerileyerek yedi ayın en düşük seviyesine indiği kimyasal, plastik ve kauçuk ürünleri oldu. Anket kapsamında izlenen on sektör içerisinde girdi fiyatlarındaki en hızlı artış kara ve deniz taşıtlarında gerçekleşti. Satış fiyatlarının artış hızında makine ve metal ürünleri sektörü başı çekerken, en yavaş artış ise firmaların talebi canlandırmak için fiyat artışlarını sınırlamaya çalıştığı tekstil ürünleri sektöründe izlendi. Satın alma faaliyetleri aralık ayında hemen hemen tüm sektörlerde zayıflarken bunun tek istisnası girdi alımlarını hafif artıran gıda ürünleri sektörü oldu. Girdi stokları ise yine gıda üreticileri ile makine ve metal ürünler olmak üzere sadece iki sektörde artış kaydetti.

İSO Başkanın dan sanayicilere yeni yüzyıl için öneriler Haber

İSO Başkanın dan sanayicilere yeni yüzyıl için öneriler

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, yokluklarla başlayan Türk sanayisinin gayri safi milli hasıladan yüzde 20-25 pay alma noktasına ve 250 milyar dolarlık ihracata ulaştığını belirterek, "Bugün geldiğimiz noktayı son derece değerli ve gurur verici buluyorum" dedi. Bahçıvan, geçmiş 100 yılda Türk sanayicisinin en çok zorlandığı konuya işaret ederek, "Finansman tabii Türk sanayicisinin yurt dışındaki rakipleri ile en önemli fırsat eşitsizliği yaratan konu başlığı" değerlendirmesinde bulundu. İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Cumhuriyet'in 100. yılı nedeniyle yaptığı açıklamada, Osmanlı dönemindeki katma değerden uzak sanayi bir kenara bırakıldığında sanayileşmenin ilk adımlarının zorluk ve yokluklarla kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yıllarında görüldüğünü söyledi. Sıfırdan kurulan bir cumhuriyetin ilk yıllarında sermaye, teknoloji ve yaşanan savaşlar nedeniyle insan eksiğinin bulunduğunu dile getiren Bahçıvan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Sanayinin gerçek anlamında filizlenmesi Cumhuriyetin ilk yıllarında kurumsal bir boyut oluşması ve arkasından da 1930'lu yıllarda devlet eliyle yapılan birtakım yatırımlarla olmuştur. O da bazı temel alanlarda. Arkasından İkinci Dünya Savaşı yaşanmış ancak 1950'li yıllardan itibaren özel sektörün de konuya dahil olmasıyla kamu ve özel sektör yatırımlarıyla bir sanayi hamlesi girişimini görebiliyoruz. Özellikle İstanbul ağırlıklı bir sanayi var Cumhuriyetin ilk yıllarından 1960'a kadar. İstanbul'un belirli bir birikimi oluşmasıyla sanayinin Anadolu'ya yayıldığını görüyoruz. Farklı illerde yaygınlaşan sanayi ile Anadolu'nun da bir sanayi toplumu olduğunu yıllar için de izliyoruz." "Bütün zorluklara rağmen sürekli yeni yatırımlarla geleceği planlayan bir sanayi ruhu var" Erdal Bahçıvan, gelinen noktada Türk sanayisinin ülkenin toplam gayri safi milli hasılasından yüzde 20-25 aralığında pay aldığını belirterek, "Bu tabii ki yeterli değil ancak yokluklar içinde başlayıp ihracatı 250 milyar dolara yaklaşmış, tüm sektörlerde dünyada artık rekabet edebilecek bir boyuta gelmiş, gerek beyaz yaka gerek mavi yaka noktasında çalışabilecek ve tecrübe kazanmış bir iş gücü bulunan, yabancı ortaklıklar ve yabancı sermayeli yatırımlara sahip, birçok üründe ithalata gerek bırakmayacak ölçüde bu işi eline alabilmiş olan farklı sektörlerdeki güçlü firmaların yer aldığı, bütün zorluğa ve kısıtlı koşullara rağmen üretim ve yatırım aşkını kaybetmemiş, sürekli yeni yatırımlarla da geleceği planlayan bir sanayi ruhu var Türkiye'de. Bunlarla insan iftihar ediyor." ifadelerini kullandı. Bahçıvan, ulaşılan bu noktaya rağmen "Neden daha iyisini yapamadık. Bundan daha iyisi olamaz mıydı?" sorusunu da gündemlerinden çıkarmamaları gerektiğini belirterek, "Yapılanların hepsi gurur verici ancak geleceği ararken de dün hangi noktaların bizi arzu ettiğimiz boyuta getirmediğini ve bundan sonra neleri yaparak Türkiye'nin yeni yüzyılında daha iyi noktalara geleceğimizi stratejik olarak ele almamız lazım" diye konuştu. "Bugün geldiğimiz noktayı son derece değerli ve gurur verici buluyorum" İSO Başkanı Bahçıvan, bugün gelinen noktayı son derece değerli ve gurur verici bulduğunu kaydederek, "Ancak ümit ediyorum ki 100 yıl sonra konuştuğu zaman bu koltuklarda oturanlar, bizden çok daha fazla dünyada söz sahibi olmuş, o günün gerçekleri noktasında gücünü daha perçinlemiş bir Türkiye sanayisini konuşabilecekler" dedi. Geçmiş 100 yılda Türk sanayisinin en kritik aşamalarına değinen Bahçıvan, her 10 yılında kendisine göre bir hikayesinin bulunduğunu, 1930'lu yıllarda devlet eliyle sanayi kalkınması yaşandığını, 1940'larda İkinci Dünya Savaşı nedeniyle tüm dünya gibi Türkiye'nin de durduğunu, 1950'lerde çok partili hayata geçilmesiyle özel sektörün sanayide yer almaya başladığını, 1960'larda demokrasiye ara verildiğini ancak sanayinin başta otomotiv olmak üzere yön değiştirmeye ve farklı kollarda gelişmeye başladığını anlattı. Bahçıvan, 1970'lerde Anadolu'nun yavaş yavaş harekete geçmeye başladığını belirterek, 1980'lerde merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal ile birlikte ithal ikamesi döneminin kapatılıp sanayicinin rekabeti öğrendiğini ve bu yılların özellikle vizyon geliştirme noktasında kayıtlara geçtiğini, Türkiye'nin rotasının değiştiğini, 1990'larda bu durumun kısmen devam ettiğini ancak ikinci yarısında ekonomik sıkıntılar ve istikrarsızlıklar nedeniyle önemli bir fırsatın kaçırıldığını söyledi. "Sanayicinin geçmişte de bugün de en büyük sıkıntısı finansman olmuştur" Erdal Bahçıvan, sanayide 2000'li yıllarla birlikte ekonomik noktadaki birçok problemli dönemin arkasından finansal istikrarın yaşandığını belirterek, şu ifadeleri kullandı: "Bununla beraber 20-30 milyar dolar ihracattan 250 milyar dolar ihracata gittiğimiz, birçok sektörde hem yatırımların hem de üretimin kendini gösterdiği istikrarlı bir büyüme dönemi. Bu 2015-2016'ya kadar gidiyor. Son yıllarda da tekrar bazı gelişmelerden dolayı tekrar patinaj yaptığımız bir dönem. Ancak her 10 yılın bir hikayesi var. İnşallah 2020 ve sonrasını da sanayinin gerçek anlamda gelecek ufuklarının oluşacağı ki artık onların konuşulduğu ve çok daha fazla yer bulduğu dönemdeyiz. Yüksek teknoloji, dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve Türk sanayisinin daha katma değerden ve yüksek teknolojiden pay alarak kendisini gelecek rekabete hazırlandığı bir döneme yolculuk yapıyoruz." Bahçıvan, geçmiş 100 yılda Türk sanayicisinin en çok zorlandığı konuya işaret ederek, "Finansman tabii Türk sanayicisinin yurt dışındaki rakipleri ile en önemli fırsat eşitsizliği yaratan konu başlığı. Özellikle sanayinin ihtiyacı olan kaliteli ve uzun vadeli finansman kaynaklarını ne yazık ki geçmiş yıllara, yakın tarihe veya bugüne baktığımızda çok rahat kendi dünyanın farklı coğrafyalarındaki eş değer sanayiciler kadar rahat bulamayan bir yapıda Türk sanayicisi. Bunun da rekabetteki eksikliğini ve ihracat pazarlarına çıktığımızda üzerimizde yarattığı sıkıntıyı fazlasıyla hissediyoruz. '(Zorlandığımız) Konular arasında hangisi ilk sırada' derseniz buna cevap olarak finansman derim." ifadelerini kullandı. "Türkiye'nin hemen hemen tümüne yayılmış bir sanayi gücümüz var" İSO Başkanı Bahçıvan, Türk sanayisinin geldiği noktaya değinerek, "Halihazırda ihracatın yüzde 92-93'ünü sanayi sektörü yapıyor, toplam çalışan nüfusun yüzde 25-30'u sanayide olduğunu varsayıyoruz ki bunun kayıt dışı kısmı da var. Türkiye'nin hemen hemen tümüne yayılmış bir sanayi gücümüz var. Artık her ilimizde organize sanayi bölgesi var hatta ilçelerimize kadar inmiş durumda. Sanayimizin üretim yapmadığı sektör yok denecek kadar derin. Savunma sanayi bunun en çarpıcı örneklerinden" diye konuştu. Türkiye'nin sanayide artık birçok alanda kendisini kanıtladığını dile getiren Bahçıvan, bunlardan bazılarının tekstil, hazır giyim, otomotiv, elektronik ve beyaz eşya, demir-çelik, makine, kimya olduğunu söyledi. Bahçıvan, birçok sektörde kendisini ispatlamış, dünya çapında rekabet koşullarına uyum sağlayan ve başarısını kanıtlayan sektörlerin bulunduğunu vurguladı. Erdal Bahçıvan, Türk sanayisinin ikinci 100 yılına ilişkin beklentilerine değinerek, sözlerini şöyle sürdürdü: "Dünya değişiyor. Bu değişimi çok iyi okumak, bu değişimde baş aktör ve bu değişimi yönlendirenlerin içerisinde olmak lazım. Aksi takdirde başkalarının aktör olduğu bir senaryoda siz ikincil pozisyonda kalırsınız ve ileriki yıllarda katma değer farklılıkları artar. Onun için Türkiye'nin yeni yüzyıldaki sanayileşme noktasında bilgiye ve teknolojiye bağlı konuları ve onunla birlikte yürüyecek insan kaynağını eğitim planını çok iyi götürmesi gerekiyor. Artık emekten ve emeğin gücünden değer oluşturan bir üretim toplumu olarak rekabet etme ve yer bulabilme şansınız yok. Artık bilgiden ve bilgi gelişiminden pay alarak ve onu ürüne, katma değere dönüştürerek yeni hikaye yazmanız gerekiyor. Teknolojik ve bilgi noktasındaki gelişmeleri çok doğru takip ederek, o konuda yetiştirdiğiniz insanların eğitim altyapısını çok doğru tayin ederek süreci yürütmemiz gerekiyor. Özellikle AR-GE çalışmalarının tüm firmalarımızda mümkün olduğunca güçlü yer alması, üniversitelerimiz ile iş birliğinin artırılması gerekiyor. Üniversitelerin de reel sektörün bu yolculuğuna nasıl katkı sağlayacaklarına dair bir vizyona dönüşmeleri gerekiyor. Bunu sanayicinin tek başına yapması mümkün değil. Bu bir kültür. Bu noktada son yıllarda devletimizin de verdiği teşviklerin ve itici gücün bu yöne doğru olduğunu memnuniyetle söylüyoruz." Bahçıvan, dijitalleşme ve sürdürülebilirliği bir arada götürmeleri halinde güçlü bir fırsat yakalayabileceklerini kaydederek, bu konuda İSO olarak geleceği bunun üzerine kurabilmek için görevlerini yerine getirmeye çalıştıklarını söyledi. Hızlı bir değişimin içinde olduklarını, bu değişimi çok iyi takip etmeleri gerektiğini dile getiren Bahçıvan, yeni yatırım yaparken ve insan kaynağı hazırlarken gelecek stratejilerinin çok iyi oluşturulması gerektiğini bildirdi. Bahçıvan, geleceğe hazırlanırken iyi planlama ve stratejik aklın önemine değinerek, kararların iyi bir ekip çalışmasıyla alınması gerektiğini vurguladı. Orta Vadeli Program'da (OVP) bugüne kadar görülmemiş boyutta sanayi adına stratejik bir harita çıkarıldığını dile getiren Bahçıvan, değişimci bir bakış açısının oluştuğunu anlattı. Tüm toplantılarında sanayide alınması gereken konuları gündem getirdiklerini kaydeden Bahçıvan, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın son yıllarda bu alanda çok değerli adımlar attığını vurguladı. "Sürdürülebilir ve katma değerli üretimi başaracağız" İSO Başkanı Bahçıvan, Türk sanayisinin dijitalleşme, sürdürülebilirlik ve yüksek katma değerli üretimi başarıp başaramayacağına ilişkin, "Bu konuda benim hiç şüphem yok. Başka da yolumuz yok. Bu konudaki iradeyi ve niyeti görmenin hazzını yaşıyorum. Kolay olacak mı? Hiçbir şey hayatta kolay değil. Ancak o konudaki aklın giderek ciddi anlamda oluştuğunu görüyorum. Bu konuda ümitsiz değilim." diye konuştu. Türk sanayisini 100 yıl sonra nerede görmeyi arzu ettiğine ilişkin Bahçıvan, "Dünya ihracatında bugünkünden çok daha fazla katma değerli ürünlerle pay alan, birçok konuda artık yabancı lisansı veya patenti değil, kendi oluşturduğu fikir gücüyle bunun önderliğini yapan, dünyaya kendi markalarıyla teknoloji satmayı başarabilen, sadece Türkiye'de değil, yurt dışında yatırımlarını yapan, başka ülkelerde birikmiş gücünü yatırımcı olarak kullanabilen, dünyaya sadece mal satarak değil yatırım yaparak da hakim olan, çok daha kaliteli üniversitelerimiz ve eğitim kuruluşlarıyla donatılmış ve yetiştirilmiş insan gücü olan, gayri safi milli hasıla içinden daha fazla pay alan bir sanayi toplumu görmek" açıklamalarında bulundu. Bahçıvan, İSO'nun sanayide Türkiye'nin en değerli markaları arasında yer aldığını belirterek, yeni 100 yılın değişiminde de İSO'nun birikimiyle, tecrübesiyle, vizyonuyla ve çizdiği yol haritasıyla görevini fazlasıyla yapmaya devam edeceğini sözlerine ekledi.

İSO, Türkiye İmalat PMI Eylül 2023 Raporunu yayınladı Haber

İSO, Türkiye İmalat PMI Eylül 2023 Raporunu yayınladı

Türkiye'de ekonomik büyümenin öncü göstergesi olan imalat PMI verisi açıklandı Veri, imalat sektörünün performansında hafif bir yavaşlamaya işaret etti ve faaliyet koşullarının istikrarlı bir seyir izlediğini gösterdi. İmalat sektörü neden yavaşlıyor? İmalat sektöründeki yavaşlamada üretimin ivme kaybetmesinin etkili olduğu belirtiliyor. Birçok firma, bu durumu genellikle zayıf piyasa koşullarına ve yeni siparişlerdeki azalmaya bağlıyor. Ancak bazı firmalar, talebin dirençli kaldığını ve olumlu seyrettiğini ifade ediyorlar. Eylül ayı raporuna göre, takip edilen 10 sektör arasında sadece gıda ürünlerinde üretimde artış yaşandı. İstihdam artışı ise sadece üç sektörde gözlendi. Bu, COVID-19 salgınından bu yana en düşük istihdam artışı düzeyine işaret ediyor. İmalat sanayinin performansını gösteren İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI, ekonomik büyümenin öncü göstergesi olarak kabul ediliyor. Ancak son dönemde sektördeki zayıflama dikkat çekiyor. Üretimdeki ivme kaybı, yeni siparişlerdeki düşüşle de ilişkilendiriliyor. Hem iç pazarda hem de ihracatta yeni siparişlerde azalma yaşanıyor, ancak düşüşler Ağustos ayına göre daha ılımlı seyrediyor. Enflasyon yavaşladı ancak girdi maliyetleri hâlâ yüksek Enflasyon oranı ise Ağustos ayına göre yavaşladı, ancak girdi maliyetleri hâlâ yüksek seviyede seyrediyor. Bu durum, nihai ürün fiyatlarının bir önceki döneme göre azalmasına neden oldu. İstihdamda çok sınırlı bir artış yaşanırken, bazı firmalar yeni siparişlerdeki azalmaya tepki olarak istihdamı azalttılar. Ayrıca satın alma faaliyetleri ve girdi stokları da azalmaya devam etti. İmalatçılar, girdi satın alımlarında teslimat gecikmeleriyle karşı karşıya kaldılar ve tedarikçilerin performansındaki bozulmanın nedeni yüksek nakliye maliyetleri ve mal ithalatındaki zorluklar olarak gösterildi. İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat PMI anket verileri hakkında değerlendirmede bulunan S&P Global Market Intelligence Ekonomi Direktörü Andrew Harker, Eylül ayında sektördeki iyileşmeye dair umut verici işaretler olduğunu belirtti. Ayrıca, kurda göreli istikrarın enflasyonist baskıları azalttığını ifade etti. Ancak zorlu faaliyet koşullarının devam ettiğini vurguladı.

İSO Başkanı Bahçıvan OVP ı yorumladı Haber

İSO Başkanı Bahçıvan OVP ı yorumladı

İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Erdal Bahçıvan, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan 2024-2026 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Plan’a (OVP) yönelik değerlendirmesinde, "OVP'nin kararlılıkla uygulanacak olması öngörü yapmaya da değerli bir katkı yapacaktır" ifadesini kullandı. Bahçıvan'ın konuya ilişkin değerlendirmesi şu şekilde: “21. yüzyılda üretim hayatı teknoloji odaklı büyük bir dönüşüm yaşıyor. Bilgi Çağı'nda Türkiye'nin klasik endüstriyle yoluna devam etmesi mümkün değil. Önümüzdeki üç yılın (2024-2026) ekonomi dengelerini ortaya koyan ve çok önemli bulduğum Orta Vadeli Program’a (OVP) bu çerçeveden baktığımızda; üretimin, sanayinin ve hepsinden önemlisi nitelikli üretimin öne çıkartılıyor olmasını değerli buluyorum. Çünkü nitelikli ve sürdürülebilir bir kalkınma, ekonomik büyüme hepimizin arzusu. Bu kapsamda OVP’den en önemli beklentilerimizden biri de atılacak olan yapısal adımlardı. İşte bu noktada belirlenen yedi öncelikli yapısal alan olan; “Büyüme ve Ticaret, Beşeri Sermaye ve İstihdam, Fiyat İstikrarı ve Finansal istikrar, Kamu Maliyesi, Afet Yönetimi, Yeşil ve Dijital Dönüşüm, İş ve yatırım Ortamı” ile ilgili ciddi bir vizyonun belirlenmesini çok değerli bulduğumu ifade etmek istiyorum. Burada yerli üretimin desteklenerek, üretimimizin teknolojik dönüşümüne yönelik atılacak adımlar, Yeşil ve Dijital Dönüşüm ile Sürdürülebilirlik başlıklarını da sanayiciler olarak önemli buluyoruz. Belirsizliklerin giderek arttığı bir küresel süreçten geçiyoruz. Oysa üretim hayatında öngörü yapabilmenin önemi yadsınamaz. İşte bu noktada OVP'nin kararlılıkla uygulanacak olması öngörü yapmaya da değerli bir katkı yapacaktır.”

İSO Türkiye imalat sektörü ihracat endeksi temmuzda düştü Haber

İSO Türkiye imalat sektörü ihracat endeksi temmuzda düştü

İSO Türkiye İmalat Sektörü İhracat İklimi Endeksi'nin Temmuz 2023 dönemi sonuçları açıklandı. Buna göre, endekste eşik değer olan 50,0'nin üzerinde ölçülen tüm rakamlar ihracat ikliminde iyileşmeye, 50’nin altındaki değerler ise bozulmaya işaret ediyor. Üst üste üçüncü kez aylık bazda azaldı  Haziran'da 51,1 olan İstanbul Sanayi Odası Türkiye İmalat Sektörü İhracat İklimi Endeksi, üst üste üçüncü kez aylık bazda azalarak temmuzda 50,3'e geriledi. Bu rakam, uluslararası talep koşullarında yaşanan güçlenmenin çok hafif olduğuna işaret etti. Yaşanan iyileşme, son 6 aydır devam eden pozitif dönemin en sınırlı düzeyinde gerçekleşti. Türk imalat sektörü ihracat pazarının yaklaşık yüzde 9'unu oluşturan Almanya'da üretim hazirandaki yatay seyrin ardından temmuzda son 6 ayın ilk düşüşünü kaydetti. İtalya, Fransa, Hollanda, Polonya ve Çek Cumhuriyeti dahil olmak üzere diğer birçok Avrupa ülkesinde de ekonomik aktivite zayıfladı. Takip edilen tüm ekonomiler içerisinde en kesin üretim daralması Avusturya’da gerçekleşti. Birleşik Krallık, İspanya ve Yunanistan genişleme bölgesinde kalmaya devam etse de bunlardan sadece Yunanistan'da büyüme haziran ayına göre hız kazandı. ABD’de ekonomik aktivite temmuzda üst üste altıncı kez arttı ancak söz konusu artış ivme kaybederek şubattan beri en düşük oranda kaydedildi. Küresel çapta en olumlu talep orta doğu'da Üçüncü çeyreğin başında küresel çapta en olumlu talep gelişmelerinin yine büyük ölçüde Orta Doğu'da yoğunlaştığı görüldü. Birleşik Arap Emirlikleri, Katar ve Suudi Arabistan'da ekonomik aktivite hızlı artışlar gösterdi. Anket kapsamında takip edilen tüm ekonomiler içerisinde en belirgin büyüme Suudi Arabistan'da ölçüldü. Diğer ülkelere bakıldığında, Lübnan'da üretimin art arda ikinci ay arttığı, Mısır'da ise düşüşün hız kestiği görüldü. Temmuzda ekonomik aktivitenin önceki aya göre daha hızlı arttığı Hindistan güçlü performansını sürdürürken Rusya ve Çin'de ise büyüme ivme kaybederek de olsa devam etti. Brezilya'da ise üretim son beş aydır ilk kez daraldı. Açıklamada görüşlerine yer verilen S&P Global Market Intelligence Ekonomi Direktörü Andrew Harker, "Avrupa'da özellikle imalat sektöründe giderek bozulan ekonomik görünüm, Türk imalat sanayi ihracatçıları açısından iyileşme trendinin sona ermiş olabileceğine işaret ediyor. Firmalar, Orta Doğu'daki canlı talep koşullarının şu an için büyümeyi devam ettirmesini ümit ediyor olacak. Ancak dış talep koşullarının kötüleştiği bir dönemin açılmaması için küresel ölçekte büyümenin daha genele yayılı hale gelmesi gerekecek." ifadesini kullandı.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.