SON DAKİKA
Hava Durumu

#Şekip Avdagiç

Ekometre - Şekip Avdagiç haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Şekip Avdagiç haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Avdagiç: Suriyeliler için yeni bir sayfa açıldı Haber

Avdagiç: Suriyeliler için yeni bir sayfa açıldı

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, Suriye'de 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesine ilişkin, "İş dünyası olarak Suriye'deki gelişmeleri insanlık ve komşuluk temelinde değerlendiriyor, bu gelişmelerin bir an evvel Suriye'nin ve bölgenin tam güvenliğini tesis edecek şekilde sonuçlanmasını arzu ediyoruz." değerlendirmesinde bulundu. Avdagiç, Suriye'deki gelişmelere ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye ve Suriye için her manada şimdi yeni bir dönemin başladığını kaydederek, Suriye halkının ortaya koyduğu mücadeleyi ve ülkelerini özgürleştirme kararlılıklarını takdirle izlediklerini ifade etti. "Suriyeliler için yeni bir sayfa" İş dünyası olarak Suriye'deki gelişmeleri insanlık ve komşuluk temelinde değerlendirdiklerini ve bu gelişmelerin bir an evvel Suriye'nin ve bölgenin tam güvenliğini tesis edecek şekilde sonuçlanmasını arzu ettiklerini vurgulayan Avdagiç, şu değerlendirmede bulundu: "Bölgede 13 yıldır büyük acılardan beslenen kaotik ortamın, barışın yeniden yeşereceği bir atmosfere dönüşmesini diliyoruz. Toprağından ayrılmak zorunda kalan, aileleri bölünen, yokluk içinde yaşayan Suriyeliler için yeni bir sayfa açıldı. Son olarak belirtmeliyim ki Türkiye Cumhuriyeti'nin bugüne kadar Suriye ile ilgili ortaya koyduğu politikaların doğruluğunu bir kez daha müşahede ettik. Masum ve mazlum halkı koruyan, fedakarlıklar üzerine kurulu bu politikanın iki ülke için olumlu sonuçlar doğurmasını bekliyoruz. Türkiye kötü gününde olduğu gibi, iyi gününde de Suriye'nin yanında olmaya devam edecektir."

Avdagiç: Kamu fiyat artışları ana trendlere uygun olmalı Haber

Avdagiç: Kamu fiyat artışları ana trendlere uygun olmalı

Aylık ortalama enflasyonu artık kısa vade için yüzde 1-1,5 aralığında tutulması gereken bir döneme girildiğini belirten İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, “Önümüzdeki dönemin kısa ve orta vadeli hedefleri göz önüne alındığında, özel sektörün yanı sıra kamu iradesiyle belirlenen fiyat artışlarının da ana trendle uyumlu olması gerekiyor” dedi. İTO’dan yapılan yazılı açıklamaya göre Avdagiç, Oda’nın Eylül ayı Meclis toplantısında dezenflasyon sürecinde kritik bir döneme girildiğini belirterek, enflasyonda hissedilir bir yavaşlama gerçekleştiğini söyledi. Önemli noktanın aylık enflasyonun ana trendinde görülen yavaşlama olduğuna dikkati çeken Avdagiç, "Yeni süreçte, kamu iradesiyle belirlenen fiyatların, bundan sonraki süreçte enflasyonun ana seyri üzerinde daha da belirleyici olacağı kanaatindeyiz. Zira, bundan sonraki aylarda yıllık enflasyonda 8-9 puanlık düşüşler değil, daha düşük oranlı inişler göreceğiz" yorumunu yaptı. Aylık ortalama enflasyonun kısa vade için yüzde 1-1,5 aralığında tutulması gereken bir döneme girildiğine işaret eden Avdagiç, “Bu yüzden de önümüzdeki dönemin kısa ve orta vadeli hedefleri göz önüne alındığında, özel sektörün yanı sıra kamu iradesiyle belirlenen fiyat artışlarının da ana trendle uyumlu olması gerekiyor. Beklenti ve talebimiz, dezenflasyon sürecinde karşı karşıya kaldığımız zorlukların, enflasyonla mücadelede elde edeceğimiz başarıya değmesidir” diye konuştu. “Kur makasından kaynaklı sıkıntıların 2025-2026 ve 2027’de devam edeceğini görüyoruz” Şekib Avdagiç, önceki hafta açıklanan Orta Vadeli Program'daki (OVP) hedeflerin yakalanmasının önemli ayaklarından birinin kur politikasının gerçekçi olması olduğunu vurguladı. 2025 sonrası kur ve enflasyon arasında bir korelasyon öngörülmüş olmakla beraber 2024 için öngörülen kurun, ihracatçıyı ve ihracata çalışan sektörleri ciddi şekilde zorlamaya devam edeceğini ifade eden Avdagiç, "Bir başka ifadeyle kur aleyhine açılan makastan kaynaklı sıkıntıların bu yılın genelinde, 2025-2026 ve 2027’de de devam edeceğini görüyoruz. Aynı zamanda ithalat talebinde artışa yol açabilecek. Bu da cari denge üzerinde ilave risk oluşturabilecek. Buna azami derecede dikkat göstermek zorundayız. İhracata dayalı büyüme trendinin sağlıklı şekilde devam etmesi için en ivedi beklentimiz, kur ve enflasyon arasında zayıflayan korelasyonun sağlanmasıdır" değerlendirmesini yaptı. Ekonomide hedeflenen dengelenmede, reel sektörün ve KOBİ’lerin sağlığının da aynı hassasiyetle korunması gerektiğine inandıklarını ifade eden İTO Başkanı Şekib Avdagiç, “Şunun altını bir kez daha çiziyoruz. Enflasyonla mücadele sürecinde üretim yapısının korunması ve güçlendirilmesi ihmal edilmemeli. Yaşadığımız yüksek enflasyonun aynı zamanda arz açığı kaynaklı olduğunu kabul ederek, üretim açığının ne pahasına olursa olsun daha fazla artmasına müsaade edemeyiz. Dünya piyasalarıyla entegre olmuş Türkiye ekonomisinin üretim kaybına tahammül lüksü yok. Üretimin, aynı zamanda ihracat ve Döviz geliri olduğu gerçeği, sıkı para politikasında da hassas bir terazi ihtiyacını gerektiriyor” diye konuştu. “Makina ve teçhizat yatırımları dikkatle takip edilmeli” Türkiye ekonomisinin bu yılın ikinci çeyreğinde 2023 yılının aynı dönemine göre yüzde 2,5 büyüdüğünü hatırlatan Avdagiç, şöyle devam etti: “Büyüme verisinde dikkat çeken noktalardan biri, dezenflasyon programının hedeflediği üzere tüketimin sert şekilde daralmış olması. Sanayide ve yatırım harcamalarındaki daralma, bizim için üzerinde durulması gereken göstergelerdir. Deyim yerindeyse uyarıcı niteliktedir. Bu yılın ilk çeyreğinde güçlü bir görünüm sergileyen yatırım harcamaları, ikinci çeyrekte makina ve teçhizat yatırımlarındaki yüzde 5,6 daralmanın etkisiyle, büyümeye 0,1 puan gibi oldukça düşük bir katkı verdi. Dolayısıyla yatırımlarda ivme kaybı ve özellikle makine ve teçhizat yatırımları dikkatle takip edilmeli. Türkiye hiçbir şartta büyüme dinamiklerinden feragat etmemeli.” “Batıda faizlerin inmesinden doğacak fırsat alanlarını değerlendirmeliyiz” Şekib Avdagiç, Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrek itibariyle 1,2 trilyon dolarlık bir büyüklüğe ulaşmasının önemli olduğunu, ikinci çeyrekte net ihracatın büyümeye 1,3 puanla pozitif katkı vermesini olumlu bulduklarını kaydetti. Avdagiç, yine işgücü ödemelerinin gayrisafi katma değer içindeki payının artmasının da gelir dağılımındaki iyileşme adına önemli olduğunu söyledi. Konuşmasında küresel ekonomideki gelişmelerin Türkiye'ye etkilerine de değinen İTO Başkanı Avdagiç, dünyada enflasyonda düşüş eğiliminin sürdüğünü ve Batı ekonomilerinde faiz oranlarının aşağı yönlü bir eğilim izlediğini ifade etti. Avdagiç, "Bizim açımızdan bu gelişmelerin şöyle iyi bir yanı var. Hem dünyada faiz oranlarının aşağı çekilmesinin, hem de Türkiye’nin ana ihracat pazarlarında ekonomik aktivitenin iyileşmesinin; ‘uygun maliyetli dış kaynak girişinde’ ve ‘ihracatımız üzerinde’ olumlu etki yapmasını bekliyoruz. Buradan doğacak fırsat alanlarını kalıcı olarak değerlendirmeli ve kazanç hanesine yazmalıyız” dedi.

Avdagiç: Enflasyonla mücadele tek boyutlu olmamalı Haber

Avdagiç: Enflasyonla mücadele tek boyutlu olmamalı

Özellikle Anadolu'da 6'ncı, 7'nci bölge teşviklerinden faydalanılarak yapılan çok ciddi yatırımlar bulunduğunu hatırlatan İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, "Bu sosyal barışa da çok ciddi katkı sağlıyor. Bunun muhafaza edilmesi gerekiyor. Bu anlamda enflasyonla mücadelenin tek boyutlu olmaması gerektiğini düşünüyoruz" dedi. Avdagiç, orta vadede Avrupalı firmalardan ziyade Çinli firmaların doğrudan yatırım yapma anlamında öne çıkacağını da söyledi. Enflasyonda Temmuz ve Ağustos'ta baz etkisiyle çok hızlı bir düşüş olacağını, bunun dikkatle değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen ve İTO olarak enflasyonda aylık artış trendini takip ettiklerini belirten Avdagiç, "Aylık ne kadar artıyor ve bunun yıllık kümülatifi ne kadar olacak? Dolayısıyla şu anda enflasyonla mücadele devam ediyor. Biz enflasyonla mücadelenin diğer tüm unsurları da dikkate alarak devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz. Enflasyonla mücadelenin sonunda oluşacak yükü de hasarı da minimize edecek bir yaklaşım sergilememiz gerekiyor" dedi. Avdagiç, özellikle Anadolu'da belli yerlerde 6'ncı, 7'nci bölge teşviklerinden faydalanılarak yapılan çok ciddi yatırımlar bulunduğunu belirterek, "Burada çok ciddi istihdamlar var. Dolayısıyla bu sosyal barışa da çok ciddi katkı sağlıyor. Bu durumun muhafaza edilmesi gerekiyor. Bu anlamda enflasyonla mücadelenin tek boyutlu olmaması gerektiğini düşünüyoruz" diye konuştu. Geçen sene biliyorsunuz enflasyonla mücadele programına rağmen EYT gibi bazı süreçler devreye girdiğini hatırlatan Avdagiç, şunları söyledi: "Bu kapsamda emekli olanlara ödenen paralarla piyasaya çok ciddi bir nakit ve çok ciddi bir alım gücü girdi. Şirketlerden rutin dışında birden büyük bir kaynak emekli olanlara aktarıldı. Ana kitle EYT'den emekli oldu ancak Türkiye'nin normal emekli sayısının iki katı kadar da her ay EYT'den emekli olmaya devam ediyor. EYT süreci henüz bitmedi. Birkaç sene daha devam edecek. Dolayısıyla piyasaya ilave bir nakit girişi olarak önümüzde durmaya devam edecek. Burada hane halkının enflasyon beklentisinin Merkez Bankasının enflasyon beklentisiyle örtüştüğü günü yakalamak çok önemli. Kamunun öngörüsüyle halkın öngörüleri örtüştüğü anda biz enflasyonda çok daha hızlı adım atabiliriz." "Çinli şirketler bekliyoruz" Doğrudan yabancı yatırımların önemine dikkati çeken Avdagiç, bu kapsamda Çin'in elektrikli araç üreticisi BYD'nin 1 milyar dolarlık yatırımının fevkalade bir iş olduğunu dile getirdi. Avdagiç, şöyle devam etti: "Türkiye'de otomotiv alanında uzun zamandır bir greenfield yatırım yoktu, yeni bir marka yatırımı yoktu. Son 20 yılda sıfır otomotiv yatırımı olarak Togg dışında bir yatırım olmadı. Mevcut firmaların yatırımları oldu ama ilk defa bir yabancı yatırımcı otomotiv ana sanayisinde uzun zamandan sonra böyle bir karar aldı. Son dönemde ABD'nin de Avrupa'nın da gündeme getirdiği bir yaklaşım var. Birtakım dengeleyici vergilerle Çinli firmaları kendi bölgelerine yatırım yapmaya zorlamak. Türkiye, bu konuda öncü bir süreç yürüttü. BYD'nin kuracağı otomobil fabrikası kıvanç verici." Şekib Avdagiç, birkaç Çin firmasının hızla Türkiye'de doğrudan yatırıma gelebileceğini düşündüğünü ifade etti. Avdagiç, "Bu otomotiv olabilir, beyaz eşya olabilir, bu sektörlere hizmet eden tedarik sanayi olabilir. Teknolojik, ev ve ev içi elektroniği diyelim, bu konularda onların çok kuvvetli markaları var. Dolayısıyla bu konuda Türkiye ve Türkiye üzerinden AB daha cazip bir noktada olabilir. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde Avrupalı firmalardan ziyade Çinli firmaların doğrudan yatırım yapma anlamında öne çıkacağını düşünüyorum. Çok netleşmediği için isim veremiyorum ama birkaç yatırım daha öngörüyoruz" diye konuştu. Yılın ilk 6 ayında önemli artılar ve başarılar elde edildiğini dile getiren Avdagiç, bu dönemde geçen yıla göre cari açıkta dengelenme olduğunu söyledi. "Misafir para, her misafir gibi günü geldiğinde gider" İTO Başkanı Avdagiç, Türkiye'nin, ihracatı gelecek dönemde de en öncelikli konu olarak gündemde tutması gerektiğini düşündüklerini dile getirdi. Yılın ilk 6 ayında ülkeye dışardan çok ciddi miktarda fon girişi olduğuna dikkati çeken Avdagiç, bunun "misafir para" olduğunu ifade etti. "Dolayısıyla misafir para, her misafir gibi günü geldiğinde kalkar gider. Halbuki biz misafir para yerine sürdürülebilir ihracata, yani kendi kazancımıza daha fazla ağırlık vermeliyiz. Biz misafir parayla finansal dengelerimizi belli bir noktaya getirme konusunda önemli başarılar elde ettik" diyen Avdagiç, "Bu elbette çok değerli. CDS'lerde ciddi düşüş oldu, artık kalıcı bir şekilde 300'lerin altına geriledik. Tabii bizim beklentimiz 150'lere kadar gerilemesi. Türkiye'nin hak ettiği rakam oralarda, 100-150 bandını çok hızlı bulmamız gerekiyor. Yılın ikinci yarısında ise altını çizdiğimiz en önemli konu ihracat. Şu anda bize göre Türkiye'nin önümüzdeki dönemde en üzerinde durması gereken konu ihracatın sürdürülebilirliği ve seviyesinin muhafazası. Özellikle şu anda konfeksiyon, hazır giyim, ayakkabı, deri gibi hızlı tüketim sezonluk ürünlerde daralma emareleri görüyoruz. İhracat orta ve uzun vadeli bir iş. Siz çok uzun vadede müşteriyle ilgileniyorsunuz, bununla ilgili üretim bantlarınızı kuruyorsunuz, ihracatınızı devam ettiriyorsunuz. Yıl başında bu makas açılmaya başladığından itibaren söylüyoruz ki döviz kuruyla enflasyon arasındaki korelasyon kaybolmamalı. Bu birebir korelasyon olacak anlamına gelmiyor ve bu korelasyon kaybolmamalı. Bu korelasyonu kaybettiğiniz anda kısa vadede siz burada kuru baskılarsınız, dışarıdan fon getirirsiniz, resim o anda güzel gözükür" değerlendirmesini yaptı. "İhracatı önceleyen politikalara ağırlık verilmeli" Avdagiç, ihracatı önceleyen politikalara daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini, yılın ikinci yarısı için bu konuda önemli beklentileri olduğunu söyledi. İstanbul'a gelen turist sayısına değinen Avdagiç, kentte bu açıdan ilk 6 ayın iyi geçtiğini kaydetti. İstanbul'da otel fiyatlarında ve doluluklarında çok rahatsız edici bir durumun söz konusu olmadığını dile getiren Avdagiç, "Bütün maliyet artışlarına rağmen turistleri muhafaza etmek için Döviz bazında fiyat düşürmeyle karşı karşıya kaldık. Yılın ikinci yarısına yönelik eğer makro süreçte bir sıkıntı yaşamazsak İstanbul'un bu seneyi geçen seneki rakamlara benzer bir şekilde kapatılabileceğini öngörüyoruz" dedi.

Avdagiç: Kur ve enflasyon arasındaki bağ zayıflamamalı Haber

Avdagiç: Kur ve enflasyon arasındaki bağ zayıflamamalı

İTO'dan yapılan açıklamaya göre Avdagiç, enflasyonla mücadelede yılın ilk yarısını geride bırakarak deflasyonist sürecin kapısının aralandığını belirtti. İş dünyası adına bir konunun altını çizmek istediklerini kaydeden Avdagiç, “TÜFE’deki yıllık artış oranı yüzde 71,6. ÜFE de yüzde 50,09. Odamızın açıkladığı fiyat endekslerinde de Ücretliler Geçinme Endeksi için artış yüzde 82,14 iken, Toptan Eşya Fiyatları Endeksi ise yüzde 60,49. Şuna dikkatinizi çekmek istiyorum. Son bir yılda TÜİK ve İTO endekslerinin ortalaması yüzde 66 iken, dolar-Euro sepet kurdaki artış oranı sadece yüzde 25,2 düzeyinde. Makas yüzde 40’ın üzerinde. Burada hem dış ticaretimiz hem de iç piyasamız için denge bozucu şekilde açılmış bir makas görüyoruz. Kur ile enflasyon arasındaki korelasyonun zayıflamamasına dikkat etmek zorundayız. Zira bunun ekonomimiz için çok yönlü negatif etkileri olabilir. Geçmişte bunu tecrübe ettik ve tekrarlanmasını asla arzu etmiyoruz” açıklamasını yaptı. Kur ve enflasyon arasındaki makasın açık kaldığı her an ihracatın aleyhine, ithalatın lehine işlediğini belirten Avdagiç, şunları söyledi: "Kur ve enflasyon arasında açılan makas eninde sonunda kapanıyor. Bizim bu sürecin kontrolünü elimizde tutmamız ve sürdürülebilir kılmamız ekonomimiz için çok önemli. Enflasyon ile kur sepeti arasındaki bağ kopuk kalırsa, yılın ikinci yarısında ihracatta kalıcı düşüş, ithalatta ise hızlı artışın devreye girmesi söz konusu olabilir. Bu nedenle bir defa daha kur ve enflasyon arasındaki bağın zayıflamaması gerektiğine dikkat çekiyor, ekonomi yönetimimizin bu konuya hassasiyetinin artarak sürmesini önemle bekliyoruz." İTO Başkanı Şekib Avdagiç, “Enflasyonla mücadeleye 'evet' ama enflasyon ile kur sepeti arasındaki bağ kopuk kalırsa, yılın ikinci yarısında ihracatta kalıcı düşüş, ithalatta ise hızlı artışın devreye girmesi söz konusu olabilir" uyarısında bulundu. KURDA HASSASLIK Avdagiç, Türkiye ekonomisindeki normalleşmenin uluslararası yatırımcılar tarafından da dikkatle izlendiğini ve ciddi karşılık bulduğunu ifade etti. Bu kapsamda geçen yılın haziran ayından bu yana Türkiye’ye ciddi miktarda yabancı yatırım girişi olduğunu vurgulayan Avdagiç, "Özellikle tahvil tarafında, enflasyondaki belirgin yavaşlamayla birlikte büyük miktarlarda giriş bekliyoruz. Faizlerin düşmesiyle birlikte getirisi artan devlet tahviline yabancı girişinin önümüzdeki dönemde rekor seviyelere ulaşması sürpriz olmayacaktır" dedi. Bu noktada, yurtdışından fon girişlerinin kaçınılmaz olarak TL’nin aşırı değerlenmesine yol açabileceğine dikkati çeken Avdagiç, “Dolayısıyla burada döviz kuruna ilişkin kuyumcu terazisi hassaslığında bir dengelenmeye ihtiyaç duyulduğunu ifade etmek isteriz. Bu çerçevede özellikle yatırım, teşvik, faiz ve döviz politikasının dengeli bir şekilde götürülmesi gerektiğine inanıyoruz” diye konuştu. YÜZDE 50'NİN ALTINA İNMESİ KIRILMA NOKTASI Enflasyonun dar gelirliden iş dünyasına kadar herkesin yakından takip ettiği en önemli sorun olduğunu belirten Avdagiç, şöyle devam etti: “En son haziran rakamları açıklandı. Beklentiler paralelinde mayıs ayında yüzde 75,45 ile zirve seviyesini gören yıllık TÜFE artışı, haziranda yüzde 71,6’ya geriledi. Hatırlanacağı gibi aylık TÜFE artışları, geçen yılın temmuz ayında yüzde 9,49, ağustosta da yüzde 9,09 olarak gerçekleşmişti. Önümüzdeki iki ayda artış oranlarının yüzde 2’ler civarında gelmesi halinde, iki ay sonra yıllık TÜFE’de yüzde 50’nin altını görmüş olacağız. Vurgulamak isterim ki, 'enflasyonda baz etkisiyle yüzde 50 bandının altına inilmesi önemli bir kırılma noktası' olacaktır. Bunun psikolojik etkileri olacağı gibi, ileriye yönelik fiyatlama davranışlarının iyileşmesine de katkı sağlayacaktır.”

Avdagiç: Dış ticaret açığımızın yüzde 40'ı Çin'den Haber

Avdagiç: Dış ticaret açığımızın yüzde 40'ı Çin'den

İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç, ilave gümrük vergisi kararının, Çin'den ithal edilen binek otomobillere karşı "gaz-fren" dengesi kapsamında otomotiv endüstrisini koruyacak zorunlu bir adım olduğunu belirterek, "Elbette Türkiye de koltuğuna yaslanıp, otomotiv endüstrisinde onarılması güç bir hasarın oluşmasını izlemeyecekti." dedi. Avdagiç, Ticaret Bakanlığının, yerli üretimin iç pazardaki payının yükseltilmesi ve korunması ile yurt içine yatırımların özendirilmesi amacıyla Çin menşeli benzinli ve hibrit binek otomobillere ithalat değerinin yüzde 40'ı veya 7 bin dolar/adetin yüksek olanı şeklinde ilave gümrük vergisi uygulanması kararına ilişkin AA'ya açıklamalarda bulundu. Söz konusu ilave gümrük vergisi kararının, Çin'den ithal edilen binek otomobillere karşı gaz-fren dengesi kapsamında otomotiv endüstrisini koruyacak zorunlu bir adım olduğuna dikkati çeken Avdagiç, şu ifadeleri kullandı: "Türk sanayinin lokomotif sektörü otomotiv endüstrisinin korunmasına yönelik atılan bu adımı olumlu karşılıyoruz. Ticaret Bakanlığı 'gümrük' politikaları enstrümanını Türk sanayinin önünü açacak bir bilinçle kullanıp bu yılın sektör için geri giden ya da yerinde sayan bir yıl olmasını önleme girişiminde bulunmuştur." Avdagiç, diğer taraftan Çin'in, Türkiye'nin genel ithalatında ilk grup ülkelerden biri olduğunu anımsatarak, "Dış ticaret açığımızın yüzde 40'ını Çin'den verirken, buna karşı endüstrilerimizi korumamız kadar normal bir şey olamaz." dedi. "Avrupa Komisyonu da benzer tedbiri uygulamaya sokacak" Ayrıca otomotiv sektöründe yerli üretimin rekabet gücünün artırılması ve Avrupa pazarındaki payın korunması için de doğru zamanda alınmış bir karar olduğunu belirten Avdagiç, şunları kaydetti: "Otomotivde yarım asırda elde ettiğimiz rekabet üstünlüğümüzü korumamız için ne gerekiyorsa onu yapmamız gerekiyordu, alınan karar da bunun yerine getirilmesi oldu. Otomotiv endüstrimiz güçlendikçe ve inovatif milli üretime daha fazla odaklandıkça, ilave ithalat vergisi gibi tedbirlere ihtiyaç tabii ki azalacaktır. Ancak halihazırdaki küresel konjonktürde bu tarz gümrük stratejilerinin yoğun şekilde uygulandığını biliyoruz. Nitekim bu hafta benzer bir tedbiri elektrikli araçlar için Avrupa Komisyonu da uygulamaya sokacak." Avdagiç, "Elbette Türkiye de koltuğuna yaslanıp, otomotiv endüstrisinde onarılması güç bir hasarın oluşmasını izlemeyecekti. Tıpkı diğer Avrupa ülkeleri gibi Çin'in artan otomobil ihracatına karşı endüstrisini korumak için ticari baskı seçeneğini devreye alacaktı. Hiç şüphesiz Türkiye, küresel otomotiv ihracat başkentlerinden biridir, bunu korumamız da elzemdir. Aynı zamanda ülkemiz belirtmeliyim ki Çin'e karşı geçici dezavantajlarını aşacak altyapı ve tecrübeye de sahiptir." diye konuştu. "Çin markalarına bir mesaj olarak görüyoruz" Türkiye'nin hem tedarik güvenliği hem tedarik maliyetleri bakımından dünya ölçeğinde eşsiz bir konuma sahip olduğunu vurgulayan Avdagiç, sözlerini şöyle tamamladı: "İlave ithalat vergisini, Çin markalarına Türkiye'de yatırımı gündemlerine öncelikli olarak almaları için de bir mesaj olarak görüyoruz. Hükümetimizin katma değer sağlayacak bu tarz doğrudan yatırımlara tam destek sağlayacağından eminiz. Diğer yandan dünyada iyice baskısını artıran bu gümrük savaşları bir kere daha hatırlatıyor ki AB ile Gümrük Birliği'ni güncellemeli ve yeni STA'ları hızla devreye almalıyız."

İTO başkanı Avdagiç: Asgari ücret her ilde aynı olmamalı Haber

İTO başkanı Avdagiç: Asgari ücret her ilde aynı olmamalı

İTO Başkanı Şekib Avdagiç, bu ayın sonuna kadar 2024'te uygulanacak asgari ücretin tespit edileceğini hatırlatarak, asgari ücretin, iş dünyası tarafından asgari ücretten öte, tüm ücret skalasına etki eden bir çalışma olarak değerlendirildiğini söyledi. 2024 ile ilgili açıklanan "iddialı" bir Orta Vadeli Program'ın (OVP) yürürlükte olduğunu vurgulayan Avdagiç, "Buna bağlı olarak, enflasyon, kur ve faizle ilgili hedeflenen bir yol haritası var. Bütün bunların içinde iş dünyasının rekabetçiliğini kaybetmeyeceği bir denge içinde yürümemiz lazım. Sadece ücretlerin dengelenmesiyle değil, aynı zamanda faizlerin ve kurun da denge içinde olacağı bir yapı olması lazım ki Türkiye'deki üretici-ihracatçı rekabetçiliğini artırsın ve yurt içindeki üreticiler ithal ürünlere karşı dezavantajlı hale gelmesin. Yeni asgari ücretin bütün bu büyük resmi görerek belirlenmesinin doğru olacağı düşünüyoruz." şeklinde konuştu. Vergileri gündeme getirdi Şekib Avdagiç, asgari ücretle beraber iş dünyasının önemle üzerinde durduğu bir konunun ise gelir vergisi dilimlerinin güncellenmesi ihtiyacı olduğunu ifade etti. Yaklaşık 15 yıl önce asgari ücretin ilk vergi diliminin asgari ücretin 13 katı mertebesinde olduğu bilgisini paylaşan Avdagiç, "Her yıl asgari ücret bir sosyal ücret olarak daha hızlı artıyor olmasına rağmen gelir vergisi dilimleri bunun çok altında bir hızla arttı. İlk vergi dilimi 2008'de asgari ücretin 13 katıyken, bugün geldiğimiz noktada telaffuz edilen asgari ücret zammı beklentisi ve yeniden değerleme oranındaki vergi güncellemesi ile 2024'te 6 kattan bile az bir değere düşmüş olacak." şeklinde konuştu. Avdagiç, çalışanların gelir vergisi dilimlerinin yeniden düzenlenmesinin yanı sıra SGK üst limitinin revize edilmesinin de çalışma hayatı için önemli bir açılım olabileceğini belirtti. 'Asgari ücret bölgesel olarak değerlendirilip belirlenebilir' İTO Başkanı Avdagiç, yatırımlar için 1'den 6'ya kadar farklı teşviklerin uygulandığı bölgeler gibi asgari ücretin de 6 skala olmasa bile 3 veya 4 skala olarak belirlenebileceğini vurgulayarak, "Asgari ücret, bölgesel olarak değerlendirilip belirlenebilir. İstanbul'daki asgari ücretle, teşvikle ilgili 6. bölge kapsamındaki illerdeki asgari ücretin aynı olmaması gerekiyor diye düşünüyoruz. Dolayısıyla asgari ücretin gelişmiş illerde biraz daha yüksek, gelişmekte olan illerde görece olarak bunun altında bir skalayla belirlenmesi bir fayda sağlayacaktır." yorumunu yaptı. 'Finansman maliyeti önemli' Türkiye'ye gelen yatırımları da değerlendiren Avdagiç, seçimden bu yana yürütülen politikanın tutarlı ve yabancı fon sahiplerinin makul ve olumlu karşıladığı bir süreç olduğunu söyledi. Avdagiç, "Tabii bizim açımızdan şu anda özellikle finansman maliyetinin yüksekliği önemli. En kritik konu, olabildiğince en hızlı bir şekilde enflasyonu aşağı çekmek ve finansman maliyetini buna bağlı olarak düşürüp Türkiye'deki iş dünyasındaki aktörlerin yatırım arzusunu artırmayı sağlamak." dedi.

Şirket kredi kartlarının limit ve taksitleri artırılmalı Haber

Şirket kredi kartlarının limit ve taksitleri artırılmalı

Şirketlerin kredi kartlarının hem limitlerini hem de taksitlendirme süreçlerini, bireysel kredi kartları politikasından ayrı değerlendirilmelidir. Şirketlerin kredi kartı limitlerinin ve taksitlendirme paketinin tekrar ele alınarak, şu anki durumun geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” dedi. İstanbul’da 750 bin firmanın üyesi olduğu İTO’nun, başkanı Şekib Avdagiç, ekonomi gündemini İHA muhabirine değerlendirdi. Avdagiç, şirketlerin kullandığı kredi kartlarındaki taksit ve limitlerin revize edilmesi gerekliliği, reeskont kredilerinde faiz indirimi, kurdaki hareketlerin iş dünyasına etkileri ile konut ve otomotiv piyasasındaki gelişmelerle ilgili önemli açıklamalar yaptı. Birçok küçük ve ortak ölçekli şirketlerin ödemelerini ticari kredi kartlarıyla yaptığını belirten Avdagiç, kartlı ödemede alım-satım ve para tahsilatının tamamlandığını, ilave bir tahsilat, takip ve bir süreç gerekmediğini kaydetti. Şekib Avdagiç, “Kredi kartında hem alıcı hem satıcı açısından efektif bir süreç var. Şirket kredi kartlarının limitlerinin güncellenmesine ve uzun vadeli taksitli kredili sürece ihtiyaç var. Özellikle şirket kredi kartlarıyla ilgili hem limit hem de taksit kısıtlaması geldikten sonra, karşılıksız çek oranlarında artışlar yaşandı. Bu bence, bu konuda en önemli gösterge. Tabi ki şirketlerin mali gücüne, kapasitesi, cirosu, finansal yapısı dikkate alınarak, bu konuda ödeme zincirinin daha sıhhatli çalışması için şirketlerin kredi kartı limitlerinin ve taksitlendirme paketinin tekrar ele alınarak, şu anki durumun geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz” değerlendirmesinde bulundu. "Uygun maliyetle reeskont kredileri piyasaya girince, bu ticari krediler üzerindeki baskıyı da azaltacaktır" Merkez Bankası’nın Eximbank üzerinden ticari bankalar aracılığıyla kullandırdığı reeskont kredilerinin faiz oranlarını düşürmesine ve limitlerini artırmasına değinen Avdagiç, TCMB’nin attığı bu adımın iki yönden çok büyük değeri olduğunu belirtti. Doğrudan reeskont kredilerini kullanan şirketlerin kredi maliyetlerinin çok hissedilir bir şekilde azaldığını kaydeden Avdagiç, şöyle devam etti: “Bu hala yüksek ama çok önemli bir adım atıldı. İkinci konu da, firmalar bu maliyetlerle reeskont kredilerine ulaştıkça, ‘reeskont kredisi mi, ticari kredi mi kullanayım’ arasında çok önemli bir fark olmadığından dolayı, firmalar tercihlerini farklı bir şekilde de kullanabiliyorlardı. Ama şimdi uygun maliyetle reeskont kredileri piyasaya girince, bu ticari krediler üzerindeki baskıyı da azaltacaktır. Ellerindeki kaynağı krediye çevirmek durumunda olan bankalar, buradaki azalan talebe bağlı olarak yeni talep oluşturmak için daha uygun maliyetli ticari kredi paketleri oluşturmak durumunda kalacaklardır. Dolayısıyla TCMB’nin reeskont kredilerinin maliyetini düşürmesi, piyasada kullanılan ticari kredi maliyetlerinin de bir miktar daha makul noktaya gelmesine katkı sağlayacaktır. Yani ‘dual’ bir etkisi var bu işin.” "Kurun kademeli ve dengeli bir biçimde enflasyonu makro açıdan takip edebiliyor olması lazım" Avdagiç, döviz kurlarındaki hareketlerin yaşanan enflasyonu makro açıdan takip edebiliyor olması gerektiğini belirterek, "Biz İTO olarak kurla ilgili bir öngörü yapmıyoruz prensip olarak. Rakam telaffuz etmekten ziyade filmi geriye sardığımız zaman şöyle bir resim ortaya çıkıyor. Türkiye’de enflasyonun devam ettiği bir dönemde kur uzun süre bir yatay seyir sürecini devam ettirirse, belli bir süre sonra kurda ani sıçramalar oluyor. Bu da bütün şirketlerin fiyatlama stratejilerini olumsuz etkiliyor. Kurdaki olası ani sıçrama riskine bağlı olarak firmalar, fiyatlama stratejilerini bu riski de ‘cover’ edecek şekilde oluşturuyorlar. Dolayısıyla bu da aslında enflasyon üzerinde de ilave bir rakam oluşturuyor. Bu anlamda kurun yaşanan enflasyon dikkate alarak kademeli ve dengeli bir biçimde enflasyonu tamamen olmasa bile makro açıdan takip edebiliyor olması lazım. Bu yaşandığı zaman insanlar bilecek ki enflasyon X ise her ay, kur her ay 0.7-0.8 X buna paralel olarak değişirse, demek ki biz enflasyona bağlı olarak önümüzdeki dönemle ilgili fiyatlamalarımızı yapabileceğiz, ihracat fiyatlarımızı oluşturabileceğiz, maliyetlerimizi hesaplayabileceğiz. Bu anlamda kurun yurtiçinde yaşanan enflasyonist ortam dikkate alınarak, bir politika ile, döviz kullanan firmaların önüne çıkması en önemli beklentimiz. Aksi halde bir kurun zaman zaman beklentilere uygun bir noktada olmamasından dolayı fiyatlamada ciddi önemli problem yaşanıyor. İkincisi de, tekrar edeyim önemli olduğu için kurun ani sıçrama riski ile ilgili bir beklenti oluştuğu için bu fiyatlama stratejilerini de olumsuz etkiliyor" şeklinde konuştu. "Paritenin 1.05’in altına inmemesini ümit ediyoruz" Euro/dolar paritesinin makul seviyede bulunduğunu belirten Avdagiç, küresel ekonomideki gelişmelerden ötürü şu dönemde doların euro karşısında değerlenmesini beklemediklerini söyledi. Avdagiç, "Bizim buradaki beklentimiz; aslında büyük resme baktığınız zaman, Euro/dolar paritesinde 1.08, 1.1 oranı, makul ve ideal kabul edilebilecek bir oran. Ama tabi bu bizim müdahale edebileceğimiz bir konu değil. Uluslararası konjonktürün oluşturduğu, özellikle son dönemde Avrupa’da Rusya-Ukrayna savaşına da bağlı olarak bir ekonomik gelişme ile baskılanmış bir yapı var. Öbür tarafta Çin’de de yine sıkıntılı bir durum var. Bu dönemde Avrupa Bölgesi, Çin ve ABD diye 3’e ayırırsak ana ekonomik bölgeleri, şu anda burada en öne çıkan bölge ABD. Dolayısıyla oradaki hem ekonomik veriler, buna bağlı olarak Rusya-Ukrayna savaşı ve bunun oluşturduğu yük, Çin’le ilgili yaşanan durumu dikkate aldığımızda, şu anda doların kuvvetlendiğini görüyoruz. Dolar kuvvetlendikçe de kısa vadede Euro’nun çok fazla değer kazanmasını beklememek lazım. Dolayısıyla şu anda en azından ümit edelim ki, 1.05’in altına düşmesin bu oran" dedi. "İhracatta euronun yoğunluğu azaldı" Türkiye’nin ihracatında euro ağırlığının son dönemde azaldığı bilgisini veren Avdagiç, dış ticarette parite riskinin düştüğünü dile getirdi. Avdagiç, "Türkiye’nin ihracat kompozisyonuna baktığımızda euronun ağırlığının önceki dönemlere göre azaldığını söyleyebiliriz. İhracatta dolar ağırlığı şu anda yüzde 60’a yaklaşırken, euro yüzde 40’lı seviyelerde bulunuyor. Aslında biz ne zaman ki Afrika’ya, Doğu blokuna, Orta Doğu’ya, Afrika’ya, Uzakdoğu’ya ihracatımızı artırırsak, ki trend biraz o tarafa gidiyor, Euro/dolar paritesinin riskini de azaltmış olacağız" diye konuştu. "Tasarruf sahiplerinin tasarruflarını koruyabilecekleri ve hatta nemalandırabilecekleri bir yapıyı muhafaza etmeniz lazım" Uygulanan faiz politikası değerlendirirken ülkedeki enflasyon oranının da dikkate alınması gerektiğinin altını çizen Avdagiç, "Şu anda yüzde 70’ler mertebesinde yaşanan enflasyon olan bir ülkede tasarruf sahibinin de rasyonel bir şekilde tasarrufunu muhafaza edebileceği yolları oluşturmak lazım. Bu konuda yakın zamanda ne oldu; Döviz aldığın zaman döviz yükselmedi, insanlar dövize yatırım yaparak birikimlerini koruyamadılar, bankaya yatırdıkları zaman enflasyonun çok altında bir gelir elde ettiler. Bu sefer bazı sektörlerde olağanüstü bir talep doğuran süreçler yaşandı. Daha makul imkanı olan, hiç piyasanın içinde olmamasına rağmen otomobil almaya başladı. Biraz daha yatırım parası yüksek olan arsa, arazi, konut veya ticari alan almaya başladı. Ve burada rasyonel olmayan bir piyasa oluştu. Mesela otomotivde yılın ilk 9 ayında, hatta ilk 6 ayında dersek yüzde 70’lik bir arz artışı olmasına rağmen, talepte anlamlı olmayan olağanüstü artıştan dolayı bir takım spekülatif fiyatlar oluştu. Arz, otomotiv gibi bir sektörde yüzde 70 artıyor, ama talep öyle çılgınca arttı ki, oradaki denge bozuldu. Dolayısıyla her halükarda ekonomide mutlaka tasarruf sahiplerinin de tasarruflarını koruyabilecekleri ve hatta nemalandırabilecekleri bir yapıyı muhafaza etmeniz lazım. Tabi enflasyonun yüksek olduğu zamanlar da bu iş dünyasının canını acıtıyor. Yapmamız gereken en önemli konuların başında kısa, orta vadede enflasyon rakamını kontrol altına almak. Enflasyonu kontrol altına almaya başladığınız ve piyasada genel olarak bu anlayış gerçekleştiği anda hem faizler, paranın maliyeti, krediye ulaşım bütün bunlarda hızlı bir düzelme ve daha makul noktalara geliş yaşanabilecek. Dolayısıyla bütün bu konuştuğumuz sıkı para politikası, faizlerin seviyesi, kredi maliyeti bütün bunların çözümünün temel argümanını biz enflasyonun çok hızlı bir şekilde aşağı düşmesine bağlıyoruz. Bunu becerebilirsek, yani OVP’deki gibi 2024’te yüzde 33’lerde, 2025’te yüzde 16’lara çekmeyi becerebilirsek, zaten konuştuğumuz bu konular yavaş yavaş gündemden çıkmaya başlayacak" ifadelerini kullandı. "Şirketler öz kaynaklarını yükseltmeli" Şirketlerin finansmana erişiminde yüksek maliyetli kredileri kullanmada isteksiz bir hale geldiğini anlatan Avdagiç, "Yakın zamana kadar finansmana ulaşım problemi vardı. Şu anda finansmana ulaşımdan ziyade finansmanın maliyeti konuşulmaya başladı. Yani Merkez Bankası’nın referans faizini artırmaya başlamasından sonra, bankaların kredi arzları arttı. Ama yüksek maliyetli kredileri kullanma konusunda şirketler daha isteksiz bir noktaya geldi. Buna bağlı olarak sermaye piyasasına girişler oldu. Türkiye’deki piyasanın çok önemli bir kısmını KOBİ’ler oluşturuyor. KOBİ’lerin de sermaye piyasalarına açılma şansı çok fazla yok. Daha çok belirli bir çizginin üzerindeki şirketlerin başvurabileceği bir platform. O anlamda bizim de şöyle bir zafiyetimiz var: Küçük, orta hatta büyük şirketlerin hepsinin gelişmiş ülkeler ölçeğinde baktığınız zaman, öz kaynak oranlarının düşük olduğunu görüyorsunuz. Avrupa’da yüzde 50 öz kaynak, yüzde 50 yabancı kaynak gibi çok yerel bir kabul vardır. Türkiye’de öz kaynak oranı daha düşük. Dolayısıyla Türk şirketlerinin yüksek maliyetli dış kaynak kullanımına karşı kendilerini korumaları için, makul bir süre içinde, genel anlamda şirketlerin öz kaynaklarını oransal olarak yükseltmeleri gerekiyor. Bu çok önemli. Çok daha sıhhatli bir hale geleceklerdir" dedi. "Borsayı oynanan yer değil, ’yatırım’ alanı haline getirmeliyiz" Borsanın, yatırımcıların kısa vadeli yüksek kazanç sağlamak istediği yer olmaktan çıkarıp uzun vadeli bir yatırım alanına dönüştürülmesi gerektiğini vurgulayan Avdagiç, "Sermaye piyasası hala bizde çok sığ. Yani evet borsada milyonlarla ifade edilen yeni oyuncular var ama bu oyuncuların 2-2.5 milyonu baktığınızda 20-30-50 bin liralar mertebesinde yatırım yapıyorlar. Yani o rakamlara aldanarak o piyasalara çok büyük bir giriş yapıldığını söyleyemeyiz. Evet borsaya bir rağbet var. Bu rağbetin daha büyük bir şirket havuzunda, daha çok fonun içinde olduğu daha uzun vadeli profesyonel yatırımların içinde olduğu bir yapıya dönüşmesi lazım. Biliyorsunuz, gelişmiş Batı ülkelerinde bireyler borsaya giriş-çıkış yapmaktan ziyade, daha çok borsadaki bir takım fonları yöneten şirketlere tasarruflarını yatırırlar. Onlardan kendileri adına maksimum getiri elde etmeye çalışırlar. Biz borsayı, hani bir tabir vardır ya, ‘borsada oynuyor’. Borsayı oynanan yer olmaktan çıkarıp tamamen yatırım yapılan yer haline getirmemiz lazım. Bu konuda önemli adımlar atılıyor. Şirketlerin hızlıca sermaye piyasasına açılmaları konusundaki çalışmalar ümit verici. SPK bu konuda çok etkin bir çalışma yapıyor. Tabi bu konuda hassas bir çalışma yapıyor aynı zamanda ki, SPK’nın yaklaşımını çok doğru buluyoruz. SPK’nın bu konudaki hassasiyeti önemli. Burada şirketlere şöyle bir öz eleştiri yapalım. Şirketlerin de çok hızlı bir şekilde sermaye piyasasına açılacak standartlara göre kendilerini gözden geçirmeleri gerekiyor. Yani oraya müracaat ettikleri zaman, bir takım konulardan geri dönmelerine sebep olmayacak, ilk başvuruda borsaya açılmalarının önünü açabilecek yapıyı hazırlamaları gerekiyor. İş dünyasında bu konuda hızlı bir hareketlenme olduğunu görüyoruz" şeklinde konuştu. "İkinci el otomobil fiyatlarındaki köpük eriyor" İTO Başkanı Avdagiç, ikinci el otomobil ve konut fiyatlarındaki gelişmeleri de değerlendirdi. Avdagiç, ikinci el otomobil fiyatlarındaki gerilemeyi, önceki dönemlerde olağanüstü fiyatlamaların etkisiyle oluşan köpüğün erimesi olarak tanımladı. Avdagiç, "İkinci elde fiyatların geri gelmesi şeklinde bir tabirin doğru olduğunu düşünmüyorum. Son birkaç aylık dönemde oluşan bir köpük vardı, o köpük şu anda kalkıyor. Her zaman için otomotivde bir birinci el fiyatı vardır, ona bağlı olarak onun altında oluşan ikinci el fiyatı vardır. Olağanüstü bir dönem geçirdik, o dönemde bu denge bozuldu. Şimdi denge aslında yeniden yerine oturuyor. Yeni bir şey keşfediyor değiliz. Senelerdir rutin ve normal yürüyen bir piyasaya geri dönüyoruz. Burada düştü kelimesini de ben çok gerçekçi bulmuyorum. Spekülatif bir süreç vardı. O spekülatif süreç şimdi normale dönüyor. Daha evvelde, arzın bu kadar canlı olduğu bir dönemde, siz de tüccar olsanız, otomobil satsanız bu kadar çılgın bir alıcının olduğu piyasada niye taksit yapasınız, niye özel finansman kolaylıkları sağlayasınız. Peşin almaya hazır bu kadar bir kitle varken, ticaretin kuralı yani. İktisat 101; fiyat nedir, arzla talebin kesiştiği yerde oluşur. Dolayısıyla şu anda arzın aynı kaldığı, talebin daha kontrollü bir hale geldiği bir yerde fiyat da daha gerçekçi bir noktada belirlenebilecektir" dedi. "Avrupa’daki konut konseptlerini ele almalıyız" Türkiye’de konut arzının yeterli seviyede olmamasından doğan problemlerin çözümü noktasında metrekareye dikkat çeken Avdagiç, "Konut olayı biraz farklı. Konutta Türkiye’de yaşanan evlilik sayılarını dikkate alırsak, buna bağlı olarak üzülerek söylüyoruz artan boşanma sayılarına bağlı çiftlerin birden fazla konut ihtiyacı olduğunu dikkate alırsak, bir de çokça konuşulmayan ama fiilen devrede olan bir konu var. O da yeni yaşam döngüsünde belirli bir yaşın üzerindeki gençler evlenmeden ayrı evlere çıkıyorlar. Bu, 20 sene evvel, 15 sene evvel, bir 30 sene evvel yoktu. Şimdi belirli yaşın üzerindeki gençler de evlenmeden müstakil yaşama başlıyorlar. Dolayısıyla Türkiye’de yıllık 800-850 bin adetlik bir konut talebi var. Bunu karşılayamadığınız anda, hem konut ve özellikle kira fiyatlarının yüksek kalması kaçınılmaz. Bizim bu konuda birkaç konuyu birden ele almamız lazım. Bir tanesi daha makul büyüklükte bir konut üretim sürecini devreye almamız lazım. İlla artık eski tabirle 3+1’ler olmaz. İngiltere’ye, Amerika’ya baktığınız zaman Avrupa’da bu kadar çok 100-120 metrekare genel kullanıma açık evler çok az sayıda. Ortalama evler 65 ile 80 m2 arasında. Bizim bu konuda konut konseptini ele almamız lazım. Daha rasyonel metrekarelerde ve işletimi daha ucuz. Bakıyorsunuz, bazı konutlarda aidatlar çok yüksek hale gelmiş. Çünkü konutlar kurulurken çok yüksek maliyetli bir işletim sistemi kuruluyor. Daha rasyonel, daha ekonomik yapılar süreçler ortaya koymamız lazım. Ama mutlaka insanların tekrar makul büyüklükte konuta erişiminin önünün açılması lazım" diye konuştu. "Ulaşılabilir konut için arsa payını azaltmalıyız" Konuta erişimde arsa maliyetlerine dikkat çeken Şekib Avdagiç, Türkiye’de mutlaka konut finansmanının içinde arsa finansmanını çıkaracak adımların atılmasına ihtiyaç olduğunu söyleyerek, "İstanbul’da konut finansmanı için bir kredi verdiğiniz zaman, şehrin çeperlerine çıkmadığınız sürece verdiğiniz kaynağın yüzde 55’i aslında konut finansmanı değil, arsa finansmanı. Dolayısıyla ilginç bir durum var. Siz bir yerde 5 milyon liralık bir daire alıyorsanız, müteahhit orayı yüzde 55 ile almışsa, demek ki verdiğiniz paranın yüzde 55’i arsa payı. Dolayısıyla bizim mutlaka arsa payını yüzde 20’lerin altına çekecek konut projelerini hayata geçirmemiz lazım ki, biz sadece konut maliyetini çok cüzi bir arsa maliyeti ile devreye koyalım. Burada devlet devreye girerek, ilk konut alacakların bu arsa maliyetini de çok uzun bir zamana yayarak, onu da maliyetten ilk aşamada çıkarabilir. Dolayısıyla bizim Türkiye’de mutlaka konut finansmanının içinde arsa finansmanını çıkarmamız lazım ki, gerçekten konutu finanse ediyor olalım. Biz şu anda konutu finanse etmiyoruz. Biz konutu yüzde 40 finanse ediyoruz, yüzde 60 arsayı finanse ediyoruz. Bizim yüksek gelir segmenti bölgesindeki konutları finanse etmek gibi bir politikamız olması gerektiğini düşünmüyorum. Bizim daha makul ulaşılabilir konutlar üretmemiz gerektiğini düşünüyorum. Siz onu ürettiğiniz zaman zaten, o merkezinde kendi içinde dengeleri oluşacaktır" diye belirtti.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.