Alman bir aile kızlarını büyütmüş, evlendirmiş ve torun haberini de almıştır. Bir gün baba, başka şehirde yaşayan kızından bir telefon alır. Kız ile babanın arasında şöyle bir konuşma geçer:
- Babacığım, biraz kafam karıştı, torunun ile birkaç hafta sonra ziyaretine geleceğiz, ama bebek arabası bakıyorum, tavsiyene ihtiyacım var.
- Nedir kızım? Ne soracaksın?
- Baba, çok iyi bildiğim Alman marka bir çocuk arabası buldum ve fiyatı 300 Euro, ama ona çok yakın özelliklerde bir başka araba ise Çin malı ve 99 Euro. Hangisini alsam bilemedim.
- Kızım karar senin, artık bir yetişkinsin, bütçeni de sen biliyorsun. Ama Alman arabasını alırsan o paranın hepsi ülkemizde kalır, bir Alman daha çalışacağı işe sahip olmaya devam edebilir, ayrıca torunum da bir Alman arabası içinde büyür. Sen bilirsin.
Birkaç hafta sonra büyüklerini ziyarete gelen genç aile, bebeği bir Alman arabası içinde getirmişlerdir.
Yerli Malı Haftası: 12-18 Aralık
Bu hafta “Yerli Malı Haftası”. Hatırlayanlarınız olacaktır yıllar önce okullarımızda Yerli Malı Haftası kutlardık. Birinci Dünya Harbi ve Kurtuluş savaşının ardından yaşanan ekonomik sıkıntılarla sarsılan ülkemizde yabancı ülkelere döviz çıkışını azaltmak, yerel ekonomiyi güçlendirmek amacıyla başlayan bu akım, Atatürk ve İnönü zamanlarında çok iyi uygulanmış bir milli politika idi. 1946 yılında Yerli Malı Haftası olarak isimlendirilen ve o hafta içinde bilinçlendirme amaçlı değişik etkinliklerin düzenlendiği bu felsefe 1980 sonrası dışa açılan ekonomimizle birlikte önemini ve değerini kaybetmeye başladı. 1983 yılında “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” adını alan bu akım zamanla, ta ki 2018 yılına kadar, neredeyse kâğıt üstünde kalır hale döndü. Şimdi herkesin ağzında “Yerli ve Milli” tabiri var. Ne acıdır ki, aklımızın başımıza gelmesi yurtdışından gelen dövizlerin azalması ve çıkan paranın çok daha fazla olması üzerine oldu. Bu sene yaz aylarında 60 Milyar dolar eksi bakiye verdi cari dengemiz ülke olarak. Yani 85 milyon çalışıyor ama sattığımızdan daha fazla tüketiyoruz yabancı malları.
Fakat bu konu çok gündemde olduğu, herkesin yerli malını tercih ettiğini düşündüğümüz yıllarda bile bunun aksi yönünde örnekler de görmek mümkün. Yakın tarihimizde Nuri Demirağ örneği acı bir sayfa olarak karşımızda durmaktadır. Nuri Demirağ sermayesini ve azmini seferber etmiş ve ilk yerli uçakları üretmiştir. Lâkin fabrikanın çalışır durumda kalması mümkün olmamıştır. Yaşanan bir kaza bahane edilerek, kabuller yapılmamış, Nuri Demirağ parasını tahsil edememiştir. Yaşanan kaza, eğitim uçağı ile mevcut pistte yapılan bir etkinlik yüzünden insan kalabalıklarını görünce, pist özelliği olmayan bir alana, tarlaya iniş yapmaya çalışan bir pilotun, tarladaki çukuru görmeyip yaptığı kazada vefat etmesidir. Açık bir şekilde uçakta bir kusur yoktur. Kusur pilotajdadır. Ama bu bahane edilmiş ve Nuri Demirağ parasını alamamış, yeni beklediği siparişler gelmemiş, bu olaylar sebebiyle yurtdışı kapıları da kapanmıştır. İnönü’ye konu ile ilgili yazdığı mektup ve olayın detayları için:
linkine bakabilirsiniz. 1936 yılında başlayan bu heyecan, 1944 yılında hüsranla sonuçlanmış ve fabrika kapatılmıştır.
Sonuç olarak, bir Alman 3 katı fiyata bile olsa Alman malını tercih ederken, bizler daha ucuzu varken bile yerli malını tercih etmiyoruz. Daha az üretip, daha çok tüketiyoruz. Kısıtlı sermaye birikimimizi de lüks apartman binalarına, yılda birkaç ay kullanılan yazlıklara gömüyoruz. Sonuç bu yüzden hiç şaşırtıcı değil, artık G20 listesinde 17. sıradan 20. sıraya gerilemiş durumdayız.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Alim Küçükpehlivan
“Yerli ve Milli” miyiz?
Alman bir aile kızlarını büyütmüş, evlendirmiş ve torun haberini de almıştır. Bir gün baba, başka şehirde yaşayan kızından bir telefon alır. Kız ile babanın arasında şöyle bir konuşma geçer:
- Babacığım, biraz kafam karıştı, torunun ile birkaç hafta sonra ziyaretine geleceğiz, ama bebek arabası bakıyorum, tavsiyene ihtiyacım var.
- Nedir kızım? Ne soracaksın?
- Baba, çok iyi bildiğim Alman marka bir çocuk arabası buldum ve fiyatı 300 Euro, ama ona çok yakın özelliklerde bir başka araba ise Çin malı ve 99 Euro. Hangisini alsam bilemedim.
- Kızım karar senin, artık bir yetişkinsin, bütçeni de sen biliyorsun. Ama Alman arabasını alırsan o paranın hepsi ülkemizde kalır, bir Alman daha çalışacağı işe sahip olmaya devam edebilir, ayrıca torunum da bir Alman arabası içinde büyür. Sen bilirsin.
Birkaç hafta sonra büyüklerini ziyarete gelen genç aile, bebeği bir Alman arabası içinde getirmişlerdir.
Yerli Malı Haftası: 12-18 Aralık
Bu hafta “Yerli Malı Haftası”. Hatırlayanlarınız olacaktır yıllar önce okullarımızda Yerli Malı Haftası kutlardık. Birinci Dünya Harbi ve Kurtuluş savaşının ardından yaşanan ekonomik sıkıntılarla sarsılan ülkemizde yabancı ülkelere döviz çıkışını azaltmak, yerel ekonomiyi güçlendirmek amacıyla başlayan bu akım, Atatürk ve İnönü zamanlarında çok iyi uygulanmış bir milli politika idi. 1946 yılında Yerli Malı Haftası olarak isimlendirilen ve o hafta içinde bilinçlendirme amaçlı değişik etkinliklerin düzenlendiği bu felsefe 1980 sonrası dışa açılan ekonomimizle birlikte önemini ve değerini kaybetmeye başladı. 1983 yılında “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” adını alan bu akım zamanla, ta ki 2018 yılına kadar, neredeyse kâğıt üstünde kalır hale döndü. Şimdi herkesin ağzında “Yerli ve Milli” tabiri var. Ne acıdır ki, aklımızın başımıza gelmesi yurtdışından gelen dövizlerin azalması ve çıkan paranın çok daha fazla olması üzerine oldu. Bu sene yaz aylarında 60 Milyar dolar eksi bakiye verdi cari dengemiz ülke olarak. Yani 85 milyon çalışıyor ama sattığımızdan daha fazla tüketiyoruz yabancı malları.
Fakat bu konu çok gündemde olduğu, herkesin yerli malını tercih ettiğini düşündüğümüz yıllarda bile bunun aksi yönünde örnekler de görmek mümkün. Yakın tarihimizde Nuri Demirağ örneği acı bir sayfa olarak karşımızda durmaktadır. Nuri Demirağ sermayesini ve azmini seferber etmiş ve ilk yerli uçakları üretmiştir. Lâkin fabrikanın çalışır durumda kalması mümkün olmamıştır. Yaşanan bir kaza bahane edilerek, kabuller yapılmamış, Nuri Demirağ parasını tahsil edememiştir. Yaşanan kaza, eğitim uçağı ile mevcut pistte yapılan bir etkinlik yüzünden insan kalabalıklarını görünce, pist özelliği olmayan bir alana, tarlaya iniş yapmaya çalışan bir pilotun, tarladaki çukuru görmeyip yaptığı kazada vefat etmesidir. Açık bir şekilde uçakta bir kusur yoktur. Kusur pilotajdadır. Ama bu bahane edilmiş ve Nuri Demirağ parasını alamamış, yeni beklediği siparişler gelmemiş, bu olaylar sebebiyle yurtdışı kapıları da kapanmıştır. İnönü’ye konu ile ilgili yazdığı mektup ve olayın detayları için:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Nuri_Demirağ
linkine bakabilirsiniz. 1936 yılında başlayan bu heyecan, 1944 yılında hüsranla sonuçlanmış ve fabrika kapatılmıştır.
Sonuç olarak, bir Alman 3 katı fiyata bile olsa Alman malını tercih ederken, bizler daha ucuzu varken bile yerli malını tercih etmiyoruz. Daha az üretip, daha çok tüketiyoruz. Kısıtlı sermaye birikimimizi de lüks apartman binalarına, yılda birkaç ay kullanılan yazlıklara gömüyoruz. Sonuç bu yüzden hiç şaşırtıcı değil, artık G20 listesinde 17. sıradan 20. sıraya gerilemiş durumdayız.