İstanbul Konferansı Afganistan’da nihai barışı nasıl tesis edebilir?
Yazının Giriş Tarihi: 20.04.2021 21:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 20.04.2021 21:17
Yeni bir dünya düzeninin inşası istikametinde önemli kararların alındığı ve ittifakların yeniden şekillendiği günümüzde Türkiye, pek çok uluslararası krizin ve jeopolitik arayışın tam da merkezinde yer almaktadır. Ukrayna üzerinden Rusya-ABD çatışması, Atlantik’in iki yakasını birleştirmek bakımından Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden tanımlanması ve ABD-Çin ve ABD-Rusya çatışması gibi hususlarda Türkiye hep bir denge unsuru olarak merkezde yer almaktadır. Öyle ki yeni dünyanın satranç tahtası olarak Doğu Akdeniz’de de belirleyici aktörlerin başında gene Türkiye gelmektedir. Saydığımız bu jeopolitik üstünlükler, Türkiye’yi itibarlı ve sözü dinlenen bir güç haline getirmiştir. Nitekim bu durumun bir yansıma olarak ABD, kendisiyle derin ihtilaflar içinde olan Türkiye’yi Afgan hükümeti ile Taliban arasında en münasip arabulucu olarak görmektedir.
Bu makalede nisan ayında İstanbul’da başlayacak görüşmelerde niçin Türkiye’nin seçildiği ve bir müzakereci ve arabulucu olarak Türkiye’nin hangi parametreleri dikkate alması gerektiğine dair fikir ve kanaatleri paylaşacağım. Ancak burada paylaşacağım tespit ve kanaatler esas itibarıyla Afganistan’da devlet ve ulus inşasına yönelik çok değerli çalışmalar yapan ve uluslararası ilişkiler kürsüsünde bilim uzmanı sıfatına sahip olan değerli Afgan dostum MOHAMMAD RAFIQ SADA’ya aittir. Tabiatıyla hem kendi ülkesinin iç siyasi ve kültürel dinamiklerini çok çok iyi bilen, uzun süredir içinde yaşadığı Türkiye’nin Afganistan’da nasıl algılandığını isabetle analiz eden ve uzmanlığı gereği uluslararası ilişkilerin işleyiş mekanizmalarına hakim olan Rafiq Sada’nın tespitleriyle baş başa bırakıyorum siz değerli okuyucularımı….
ABD’nin Orta Asya’da uzun vadeli hâkimiyet sürdürme istikametindeki stratejik hedefi, önemli birtakım nedenlerden dolayı inkıtaa uğramış ve Biden yönetimi için Afganistan’dan acil ancak kademli çıkış bir mecburiyet haline dönüşmüştür. ABD’nin stratejisindeki bu radikal farklılık, hem ekonomik olarak ABD’ye nefes aldıracak hem de 20 yıldır devam eden başarısız Afgan savaşından askeri personeli güvenli bir biçimde çıkış sağlama fırsatını sunacaktır. Öte yandan ABD zayıf ekonomisi güçlendirmek, yorgun düşmüş askerlerini dinlendirmek ve bölgeyi tamamen terk etmemek için bölgenin koordinasyonu görevini birilerine devir etmek zorundadır. Öncelikle ABD bölgedeki faaliyetlerini ortada görünmeden ama hız kesmeden sürdürmek için Taliban’ı Afganistan’da bir ortak olarak seçmiş ve Afganistan İslam Cumhuriyeti devletinin gözünde ehemmiyeti olan bir ortak olarak bu yapıyı görmüştür. Ne var ki ABD yönetimi FETÖ elebaşını Türkiye’ye vermemesi, S-400 hava savunma sistemi ve F-35 gibi sorunların devam etmesine rağmen bir kez daha kadim stratejik müttefikine “arabulucu” ve “müzakereci” görevini devretme konusunda güvenmek zorunda kalmıştır. Haddi zatında ABD’nin bu tarihi önem arz eden rolü Türkiye’ye vermek zorunda kalmasının temel nedenleri şunlardır:
a: Kökleri tarihin derinlerine dayanan Türkiye ve Afganistan arasında devam eden kadim dostluk
b: Türkiye’nin ve Orta Asya ülkelerin Türk soyuna dayalı yakınlığı
C: Türkiye’nin NATO şemsiyesi altında Afganistan’da gösterdiği başarı
ç: Türk Devletinin Afganistan halkı gözünde diğer dünya ülkelerine nazaran itibarlı bir dost devlet olarak algılanması
d: Yirmi yıldır devam eden savaş boyunca Taliban’ın Türkiye’ye hiçbir zaman hasmane bir tutum sergilememesi
e: Türkiye’nin Afganistan’ın en sorunlu komşusu olan Pakistan’la hali hazırda devam eden yakınlığı
f: Türkiye’nin Orta Asya’ya açılma politikası
g: Türkiye’deki halihazır iktidarın Afganistan’daki iki ezeli düşman olan Raşid Dostumla ve hem de Gülbuddin Hikmetyar’la diyalog kurabiliyor olması
ğ: Türkiye’nin 2009 yılında imzalanan Nahcivan Antlaşmasıyla resmiyet kazanan Türk Keneşi veya Türk Konseyinin kurucu üyelerinden biri olması
h: Türkiye’nin Orta Asya doğalgaz ve petrol taşımacılığı konusunda Asya ve Avrupa arasında vazgeçilmez bir köprü görevi görmesi
ı: Afganistan ve Orta Asya ülkelerinde cari olan mezhepsel çeşitliliğe mukabil Türkiye’nin mezhebe dayalı bir siyaset izlemekten kaçınması
i: NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin Batı medeniyetine entegre olmuş tek Müslüman ülke olması ve Türkiye’nin AB’yle müzakere perspektifinden vazgeçmemesi
j: Türkiye’nin resmi dış politikada takındığı barışçıl tutumu terörle mücadelesi ve göçmen barınma konusunda sergilediği başarı ve kadim devlet geleneğin tecrübesine sahip olması
k: Afganistan İslami Cumhuriyetin hali hazır Cumhurbaşkanı Dr. Eşref Gani’nin Pakistan yerine kuzey komşularıyla kazan kazan esasına dayalı olarak geliştirdiği siyasi ve ekonomik işbirliği politikası
l: Suudi Arabistan ve Pakistan’ın Afganistan’da çözüm ortağı olarak ABD’nin nezdinde sahip olduğu eski itibarını yitirmiş olması
Yukarıda saydığımız bunca inkâr edilmez gerçekler ve gerekçeler dururken ABD’nin Afganistan’da kalıcı ve sürdürülebilir barış sağlama konusunda başka bir ortağa güvenmesi elbette ki yalnızca ABD yönetimin tarihi hatası olmazdı aynı zamanda Amerikalı karar vericilerin cehaletine de delalet ederdi. Dolayısıyla görüşmeler için seçilen mekân ve zaman da oldukça anlamlıdır. Görüşmeler mübarek Ramazan ayında gerçekleşecektir. Mekan ise Said Cemalluddin Afgani’nin nefes alıp verdiği, Afganistan diplomasisinin kurucusu olan Mahmut Tarzi’nin bilgi ve tecrübe kazandığı ve Ashabın en ulularından Ebu Eyyub el- Ensari’nin ebedi istirahatgahı olan İstanbul’dur. Bununla beraber Afganistan İslam Cumhuriyeti Devleti heyeti ve Taliban heyeti arasında barış görüşmeleri kardeş ve dost ülke olan Türk cumhuriyetin yöneticilerine tarihi bir sorumluk yüklemektedir. Böyle hassas ve tarihi bir meselede Türkiye devletin karar vericilerinin müzakere boyunca dikkat etmesi gereken hususlar zannımızca şu şekilde sıralanabilir:
1. Türkiye görüşmelerin başlamasından nihayete ermesine kadar, kara alma süreçlerinin her kademesinde şeffaf, net, açık ve objektif bir tutum sergilemelidir.
2. Türkiye Pakistan’ı sürece dâhil etmeli ancak Afgan halkının Pakistan konusunda –sınır problemleri başta olmak üzere- hassasiyetini göz önünde tutarak dikkatli olmalıdır.
3. Türkiye Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile yakın ilişkisinden ve Türk Konseyindeki siyasi ve kültürel ağırlığından hareketle Afganistan’ın kuzey komşularıyla kalıcı ilişkiler kurmasını temin etmelidir.
4. Türkiye görüşmelerde yurtta sulh cihanda sulh ilkesinin bir gereği olarak -tarafsızlığını en baştan beyan ederek- Afganistan’da herhangi bir etnik ya da siyasi grup lehine tavır almamalıdır.
Sonuç olarak Afganistan devleti ve milleti nezdindeki itibarı ve tarihi dostluğu dikkate alındığında, arabulucu olabilecek tek ülke olan Türk Devleti’nin on yıllarca süren bu kardeş kavgasını sona erdirecek ve bölgede barış ve istikrarı hâkim kılacak gücü, basireti, kapasitesi ve tecrübesi mevcuttur. Nitekim bir gün Afganistan istikrara kavuştuğunda, Türk ve Afgan heyetlerinin Moskova’da 1 Mart 1921’de imzaladığı ittifak ve dostluk antlaşmasıyla ulaşmak istedikleri nihai hedef -100 yıl sonra da olsa- hayata geçirilmiş olacaktır. Büyük Afganistan’ın istiklal ve istikbali uğruna Türkiye’nin üstleneceği bu inisiyatif, tarih boyunca asla unutulmayacak ve iki ülke arasındaki dostluğu ilelebet payidar kılacaktır.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Prof. Hüsamettin İnaç
İstanbul Konferansı Afganistan’da nihai barışı nasıl tesis edebilir?
Yeni bir dünya düzeninin inşası istikametinde önemli kararların alındığı ve ittifakların yeniden şekillendiği günümüzde Türkiye, pek çok uluslararası krizin ve jeopolitik arayışın tam da merkezinde yer almaktadır. Ukrayna üzerinden Rusya-ABD çatışması, Atlantik’in iki yakasını birleştirmek bakımından Avrupa Birliği ile ilişkilerin yeniden tanımlanması ve ABD-Çin ve ABD-Rusya çatışması gibi hususlarda Türkiye hep bir denge unsuru olarak merkezde yer almaktadır. Öyle ki yeni dünyanın satranç tahtası olarak Doğu Akdeniz’de de belirleyici aktörlerin başında gene Türkiye gelmektedir. Saydığımız bu jeopolitik üstünlükler, Türkiye’yi itibarlı ve sözü dinlenen bir güç haline getirmiştir. Nitekim bu durumun bir yansıma olarak ABD, kendisiyle derin ihtilaflar içinde olan Türkiye’yi Afgan hükümeti ile Taliban arasında en münasip arabulucu olarak görmektedir.
Bu makalede nisan ayında İstanbul’da başlayacak görüşmelerde niçin Türkiye’nin seçildiği ve bir müzakereci ve arabulucu olarak Türkiye’nin hangi parametreleri dikkate alması gerektiğine dair fikir ve kanaatleri paylaşacağım. Ancak burada paylaşacağım tespit ve kanaatler esas itibarıyla Afganistan’da devlet ve ulus inşasına yönelik çok değerli çalışmalar yapan ve uluslararası ilişkiler kürsüsünde bilim uzmanı sıfatına sahip olan değerli Afgan dostum MOHAMMAD RAFIQ SADA’ya aittir. Tabiatıyla hem kendi ülkesinin iç siyasi ve kültürel dinamiklerini çok çok iyi bilen, uzun süredir içinde yaşadığı Türkiye’nin Afganistan’da nasıl algılandığını isabetle analiz eden ve uzmanlığı gereği uluslararası ilişkilerin işleyiş mekanizmalarına hakim olan Rafiq Sada’nın tespitleriyle baş başa bırakıyorum siz değerli okuyucularımı….
ABD’nin Orta Asya’da uzun vadeli hâkimiyet sürdürme istikametindeki stratejik hedefi, önemli birtakım nedenlerden dolayı inkıtaa uğramış ve Biden yönetimi için Afganistan’dan acil ancak kademli çıkış bir mecburiyet haline dönüşmüştür. ABD’nin stratejisindeki bu radikal farklılık, hem ekonomik olarak ABD’ye nefes aldıracak hem de 20 yıldır devam eden başarısız Afgan savaşından askeri personeli güvenli bir biçimde çıkış sağlama fırsatını sunacaktır. Öte yandan ABD zayıf ekonomisi güçlendirmek, yorgun düşmüş askerlerini dinlendirmek ve bölgeyi tamamen terk etmemek için bölgenin koordinasyonu görevini birilerine devir etmek zorundadır. Öncelikle ABD bölgedeki faaliyetlerini ortada görünmeden ama hız kesmeden sürdürmek için Taliban’ı Afganistan’da bir ortak olarak seçmiş ve Afganistan İslam Cumhuriyeti devletinin gözünde ehemmiyeti olan bir ortak olarak bu yapıyı görmüştür. Ne var ki ABD yönetimi FETÖ elebaşını Türkiye’ye vermemesi, S-400 hava savunma sistemi ve F-35 gibi sorunların devam etmesine rağmen bir kez daha kadim stratejik müttefikine “arabulucu” ve “müzakereci” görevini devretme konusunda güvenmek zorunda kalmıştır. Haddi zatında ABD’nin bu tarihi önem arz eden rolü Türkiye’ye vermek zorunda kalmasının temel nedenleri şunlardır:
a: Kökleri tarihin derinlerine dayanan Türkiye ve Afganistan arasında devam eden kadim dostluk
b: Türkiye’nin ve Orta Asya ülkelerin Türk soyuna dayalı yakınlığı
C: Türkiye’nin NATO şemsiyesi altında Afganistan’da gösterdiği başarı
ç: Türk Devletinin Afganistan halkı gözünde diğer dünya ülkelerine nazaran itibarlı bir dost devlet olarak algılanması
d: Yirmi yıldır devam eden savaş boyunca Taliban’ın Türkiye’ye hiçbir zaman hasmane bir tutum sergilememesi
e: Türkiye’nin Afganistan’ın en sorunlu komşusu olan Pakistan’la hali hazırda devam eden yakınlığı
f: Türkiye’nin Orta Asya’ya açılma politikası
g: Türkiye’deki halihazır iktidarın Afganistan’daki iki ezeli düşman olan Raşid Dostumla ve hem de Gülbuddin Hikmetyar’la diyalog kurabiliyor olması
ğ: Türkiye’nin 2009 yılında imzalanan Nahcivan Antlaşmasıyla resmiyet kazanan Türk Keneşi veya Türk Konseyinin kurucu üyelerinden biri olması
h: Türkiye’nin Orta Asya doğalgaz ve petrol taşımacılığı konusunda Asya ve Avrupa arasında vazgeçilmez bir köprü görevi görmesi
ı: Afganistan ve Orta Asya ülkelerinde cari olan mezhepsel çeşitliliğe mukabil Türkiye’nin mezhebe dayalı bir siyaset izlemekten kaçınması
i: NATO’nun üyesi olan Türkiye’nin Batı medeniyetine entegre olmuş tek Müslüman ülke olması ve Türkiye’nin AB’yle müzakere perspektifinden vazgeçmemesi
j: Türkiye’nin resmi dış politikada takındığı barışçıl tutumu terörle mücadelesi ve göçmen barınma konusunda sergilediği başarı ve kadim devlet geleneğin tecrübesine sahip olması
k: Afganistan İslami Cumhuriyetin hali hazır Cumhurbaşkanı Dr. Eşref Gani’nin Pakistan yerine kuzey komşularıyla kazan kazan esasına dayalı olarak geliştirdiği siyasi ve ekonomik işbirliği politikası
l: Suudi Arabistan ve Pakistan’ın Afganistan’da çözüm ortağı olarak ABD’nin nezdinde sahip olduğu eski itibarını yitirmiş olması
Yukarıda saydığımız bunca inkâr edilmez gerçekler ve gerekçeler dururken ABD’nin Afganistan’da kalıcı ve sürdürülebilir barış sağlama konusunda başka bir ortağa güvenmesi elbette ki yalnızca ABD yönetimin tarihi hatası olmazdı aynı zamanda Amerikalı karar vericilerin cehaletine de delalet ederdi. Dolayısıyla görüşmeler için seçilen mekân ve zaman da oldukça anlamlıdır. Görüşmeler mübarek Ramazan ayında gerçekleşecektir. Mekan ise Said Cemalluddin Afgani’nin nefes alıp verdiği, Afganistan diplomasisinin kurucusu olan Mahmut Tarzi’nin bilgi ve tecrübe kazandığı ve Ashabın en ulularından Ebu Eyyub el- Ensari’nin ebedi istirahatgahı olan İstanbul’dur. Bununla beraber Afganistan İslam Cumhuriyeti Devleti heyeti ve Taliban heyeti arasında barış görüşmeleri kardeş ve dost ülke olan Türk cumhuriyetin yöneticilerine tarihi bir sorumluk yüklemektedir. Böyle hassas ve tarihi bir meselede Türkiye devletin karar vericilerinin müzakere boyunca dikkat etmesi gereken hususlar zannımızca şu şekilde sıralanabilir:
1. Türkiye görüşmelerin başlamasından nihayete ermesine kadar, kara alma süreçlerinin her kademesinde şeffaf, net, açık ve objektif bir tutum sergilemelidir.
2. Türkiye Pakistan’ı sürece dâhil etmeli ancak Afgan halkının Pakistan konusunda –sınır problemleri başta olmak üzere- hassasiyetini göz önünde tutarak dikkatli olmalıdır.
3. Türkiye Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ile yakın ilişkisinden ve Türk Konseyindeki siyasi ve kültürel ağırlığından hareketle Afganistan’ın kuzey komşularıyla kalıcı ilişkiler kurmasını temin etmelidir.
4. Türkiye görüşmelerde yurtta sulh cihanda sulh ilkesinin bir gereği olarak -tarafsızlığını en baştan beyan ederek- Afganistan’da herhangi bir etnik ya da siyasi grup lehine tavır almamalıdır.
Sonuç olarak Afganistan devleti ve milleti nezdindeki itibarı ve tarihi dostluğu dikkate alındığında, arabulucu olabilecek tek ülke olan Türk Devleti’nin on yıllarca süren bu kardeş kavgasını sona erdirecek ve bölgede barış ve istikrarı hâkim kılacak gücü, basireti, kapasitesi ve tecrübesi mevcuttur. Nitekim bir gün Afganistan istikrara kavuştuğunda, Türk ve Afgan heyetlerinin Moskova’da 1 Mart 1921’de imzaladığı ittifak ve dostluk antlaşmasıyla ulaşmak istedikleri nihai hedef -100 yıl sonra da olsa- hayata geçirilmiş olacaktır. Büyük Afganistan’ın istiklal ve istikbali uğruna Türkiye’nin üstleneceği bu inisiyatif, tarih boyunca asla unutulmayacak ve iki ülke arasındaki dostluğu ilelebet payidar kılacaktır.