Yarım asırda neler değişmedi ki? Tabii Eczaneler de.
İçlerinden küçücük testereler çıkan ampul ve damla ilaçlar kutuları dışında, kutulu hazır ilâç (müstahzar denilirdi) çok azdı, duvarlardaki kısıtlı raflarda. Kapaklı teneke kutularda, metal tüplerde ya da üzerine pamuk tıkılmış küçük şişelerdeki tabletler; Aspirin, Kinin (Halk dilinde Sulfata), Gripin, Derman, Atebrin, Ultraseptil, Purjenşahap, Purjencemal, Nevrolcemal, Optalidon, birkaç tane daha. Silindirik teneke kutularda; çocuk pudrası, idrofil pamuk, sargı bezi paketleri. Camlı tezgâhlar içersinde; Radyolin diş macunu, yuvarlak teneke kutularda krem, biberon, bebek emziği, çocuk muşambası, termometre, paslanmaz çelik kutusunda, her seferinde kaynatılarak kullanılan enjeksiyon takımları, plaster kutuları...
Her doktorun kendine özel ilaç terkipleri olurdu. Muayeneden sonra bunları etken maddeleri ve gramları ile reçeteye yazarlar, ilaçlar eczanenin arka kısmındaki laboratuarda, doktorun reçetesi doğrultusunda, elde yapılırdı. İlaç teslimi için bırakılmış bir delik dışında dolaplarla bölünmüş bu bölüm, tabii ki öndeki satış ve teşhir mahallinden daha büyük olmak zorundaydı. Mermer tezgâhların üzerinde, cam muhafazaların içersinde birkaç tane hassas terazi, porselen havanlar, porselen, emaye karıştırma kapları, çelik spatüller, cam huniler, cam sıvı ölçerler, tüpler, kaynatma kapları, ispirto ocakları... Kocaman, kalın bir defter; yapılan bütün reçeteler içeriğinin, detaylı kayıt edildiği. Raflarda üzerleri desenli tek tip porselen kavanozlar, kahve rengi büyük boy şişeler, kapaklı, yuvarlak, kavanoz boyunda tahta kutular... Hepsinin üzerinde etiketler, Latince isimler.
Yeşil boyalı tarafında “Hafif Zehirler”, kırmızı boyalı tarafında “Kuvvetli Zehirler” ibaresi kayıtlı kilitli dolaplar. Tezgâh altı çekmecelerde içlerine kürek sokulmuş çeşitli tozlar, güllaç kaşeleri, mukavva kutular... Büyük bir dikkatle reçete yapan, beyaz önlüklü kalfalar, çıraklar...
Merhemler çok ince tahta kutulara, şuruplar şişelere, tozlar; ıslatılmadan yutulursa boğazdan bir türlü geçmeyen, palto düğmesi boyutunda güllaç kapsüllere konulurdu. Ya da yarım iskambil boyu kesilmiş, sistemli bir katlama tekniği ile zarfçıklar haline getirilmiş pelür kâğıtlara. Ve bunlar sürme çekmeceli mukavva kutulara dizilirdi. Üzerlerine de kare veya yuvarlak ama mutlaka kırmızı renkli bir etiket yapıştırılırdı. Yıllar sonra çıkan üç dört santim boyunda, lastik kapaklı Penisilin şişeleri, içine konan renkli sularla bir sonraki kuşağın oyuncağı oldular. Tentürdiyot, alkol, oksijen gibi ilk yardım malzemeleri mantar kapaklı küçük şişelere konulur ve üzerlerine yine o kırmızı etiketlerden yapıştırılırdı.
İl ve ilçelerde eczane açabilmek nüfus ile endeksliydi. Ancak her on bin ve küsurundaki nüfus için bir eczanene açılabilirdi. Nüfusu on binden az yerleşim merkezlerinde taliplisi çıkarsa eczane izni verilir, olmazsa doktorlar “Ecza Dolabı” açabilirlerdi.
Kış ayları geldi mi camlarına “taze balık yağı geldi” yaftaları asılırdı. Yaşlılar ve çocuklar, hastalıklara karşı dayanıklılık kazanmak için balık yağı içerdi. Büyük damacanalarla gelen bu berbat tattaki sıvı yarım, bir kiloluk şişelerle satın alınır, evin serin bir yerinde muhafaza edilirdi. Her sabah aç karnına, burnunuzu iki parmağınızla tıkayarak bir yudum içilir, üzerine yenilen portakal dilimine rağmen ağır kokusu bütün gün genzimizden silinmezdi.
Toz kalkmasın diye yanık motor yağı veya mazot sürülmüş ahşap zeminli diğer dükkânlardan farklı olarak eczaneler, mozaik veya karo kaplı olurdular. Bu temizlikten ürken köylü müşteriler ayakkabılarını dışarıda çıkarıp girelerdi. Emaye kantar, üzeri sifonlu, fısfıslı kolonya binlikleri, ilaç firmalarının takvimlerinden camlanmış, İsviçre dağ manzaraları değişmez dekoru oluştururdu, ahşap, koyu renk cilalı, ağır dolaplar ve yazıhane arasında.
Doktor muayenehaneleri genelde eczanenin üstünde veya yanında olurdu. Doktorlar boş zamanlarında eczanede bulunur, hastası gelince çağırılır veya buradan alınarak evlere götürülürdü. Özellikle kasabalarda tek olan ve geç saatlere kadar açık kalan bu mekân mesai bitimi memurların uğrak yeri olur, aydın kesim yüksek tahsilli eczacıları Şehir Kulübüne tercih ederdi.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yavuz Bubik
Eczane
Yarım asırda neler değişmedi ki? Tabii Eczaneler de.
İçlerinden küçücük testereler çıkan ampul ve damla ilaçlar kutuları dışında, kutulu hazır ilâç (müstahzar denilirdi) çok azdı, duvarlardaki kısıtlı raflarda. Kapaklı teneke kutularda, metal tüplerde ya da üzerine pamuk tıkılmış küçük şişelerdeki tabletler; Aspirin, Kinin (Halk dilinde Sulfata), Gripin, Derman, Atebrin, Ultraseptil, Purjenşahap, Purjencemal, Nevrolcemal, Optalidon, birkaç tane daha. Silindirik teneke kutularda; çocuk pudrası, idrofil pamuk, sargı bezi paketleri. Camlı tezgâhlar içersinde; Radyolin diş macunu, yuvarlak teneke kutularda krem, biberon, bebek emziği, çocuk muşambası, termometre, paslanmaz çelik kutusunda, her seferinde kaynatılarak kullanılan enjeksiyon takımları, plaster kutuları...
Her doktorun kendine özel ilaç terkipleri olurdu. Muayeneden sonra bunları etken maddeleri ve gramları ile reçeteye yazarlar, ilaçlar eczanenin arka kısmındaki laboratuarda, doktorun reçetesi doğrultusunda, elde yapılırdı. İlaç teslimi için bırakılmış bir delik dışında dolaplarla bölünmüş bu bölüm, tabii ki öndeki satış ve teşhir mahallinden daha büyük olmak zorundaydı. Mermer tezgâhların üzerinde, cam muhafazaların içersinde birkaç tane hassas terazi, porselen havanlar, porselen, emaye karıştırma kapları, çelik spatüller, cam huniler, cam sıvı ölçerler, tüpler, kaynatma kapları, ispirto ocakları... Kocaman, kalın bir defter; yapılan bütün reçeteler içeriğinin, detaylı kayıt edildiği. Raflarda üzerleri desenli tek tip porselen kavanozlar, kahve rengi büyük boy şişeler, kapaklı, yuvarlak, kavanoz boyunda tahta kutular... Hepsinin üzerinde etiketler, Latince isimler.
Yeşil boyalı tarafında “Hafif Zehirler”, kırmızı boyalı tarafında “Kuvvetli Zehirler” ibaresi kayıtlı kilitli dolaplar. Tezgâh altı çekmecelerde içlerine kürek sokulmuş çeşitli tozlar, güllaç kaşeleri, mukavva kutular... Büyük bir dikkatle reçete yapan, beyaz önlüklü kalfalar, çıraklar...
Merhemler çok ince tahta kutulara, şuruplar şişelere, tozlar; ıslatılmadan yutulursa boğazdan bir türlü geçmeyen, palto düğmesi boyutunda güllaç kapsüllere konulurdu. Ya da yarım iskambil boyu kesilmiş, sistemli bir katlama tekniği ile zarfçıklar haline getirilmiş pelür kâğıtlara. Ve bunlar sürme çekmeceli mukavva kutulara dizilirdi. Üzerlerine de kare veya yuvarlak ama mutlaka kırmızı renkli bir etiket yapıştırılırdı. Yıllar sonra çıkan üç dört santim boyunda, lastik kapaklı Penisilin şişeleri, içine konan renkli sularla bir sonraki kuşağın oyuncağı oldular. Tentürdiyot, alkol, oksijen gibi ilk yardım malzemeleri mantar kapaklı küçük şişelere konulur ve üzerlerine yine o kırmızı etiketlerden yapıştırılırdı.
İl ve ilçelerde eczane açabilmek nüfus ile endeksliydi. Ancak her on bin ve küsurundaki nüfus için bir eczanene açılabilirdi. Nüfusu on binden az yerleşim merkezlerinde taliplisi çıkarsa eczane izni verilir, olmazsa doktorlar “Ecza Dolabı” açabilirlerdi.
Kış ayları geldi mi camlarına “taze balık yağı geldi” yaftaları asılırdı. Yaşlılar ve çocuklar, hastalıklara karşı dayanıklılık kazanmak için balık yağı içerdi. Büyük damacanalarla gelen bu berbat tattaki sıvı yarım, bir kiloluk şişelerle satın alınır, evin serin bir yerinde muhafaza edilirdi. Her sabah aç karnına, burnunuzu iki parmağınızla tıkayarak bir yudum içilir, üzerine yenilen portakal dilimine rağmen ağır kokusu bütün gün genzimizden silinmezdi.
Toz kalkmasın diye yanık motor yağı veya mazot sürülmüş ahşap zeminli diğer dükkânlardan farklı olarak eczaneler, mozaik veya karo kaplı olurdular. Bu temizlikten ürken köylü müşteriler ayakkabılarını dışarıda çıkarıp girelerdi. Emaye kantar, üzeri sifonlu, fısfıslı kolonya binlikleri, ilaç firmalarının takvimlerinden camlanmış, İsviçre dağ manzaraları değişmez dekoru oluştururdu, ahşap, koyu renk cilalı, ağır dolaplar ve yazıhane arasında.
Doktor muayenehaneleri genelde eczanenin üstünde veya yanında olurdu. Doktorlar boş zamanlarında eczanede bulunur, hastası gelince çağırılır veya buradan alınarak evlere götürülürdü. Özellikle kasabalarda tek olan ve geç saatlere kadar açık kalan bu mekân mesai bitimi memurların uğrak yeri olur, aydın kesim yüksek tahsilli eczacıları Şehir Kulübüne tercih ederdi.