Yazıma başlarken Arjantin’de yapılan Dünya Şampiyonası'nda Kadınlar ve Karışık ikili kategorilerinde ülkemizi temsil ederek dünya şampiyonu olan Kadın Briç Milli takımımızı ve Hatice Özgür - Süleyman Kolata çiftini gönülden kutluyorum.
Eskiden bir söz vardı. “Top bulsa gider bomba diye karakola teslim eder”. Herkes bilmez ama Briç bir spordur. Satranç gibi bir kafa sporudur. Federasyonu vardır. En az TOGG kadar da “yerli ve milli”dir. Ama onun kadar desteklendiği görülmemiştir. Zira uzaya yol yapıldığına inananlar tarafından briç kumar, briç kulüpleri de kumarhane zannedilir. Düşünsenize koca koca adamlar ve kadınlar “hem da aynı ortamda”, ellerinde iskambil kağıtları, masadan kalkmadan saatlerce oturuyorlar. Ayrıca briç düşünmeden oynanamaz. Yani düşünce tembeli yapılmış, bir paragraftan daha uzun yazı okuyamaz, beş dakikadan fazla video izleyemez hale getirilenlerin ve telefonları tarafından yönetilenlerin oynayabileceği bir oyun değildir.
Lisede okul öncesi Pazar etütlerini İstiklal Caddesi'nde, ilk dersleri de Galatasaray kıraathanesinde yaparken üç oyun oynanırdı. Pişti, king ve briç. Briç trenini o dönemde kaçırmıştım. Arkadaşlarım oynuyordu ama ben sadece izliyor, hiç de bir şey anlamıyordum.
Yirmi beş yıl olmuş başlayalı. Bayağı ders aldık. Dipsiz kuyudur briç. Hocalarımdan ikisi Gökhan Yılmaz ve Erdinç Erbil idi. İkisi de Arjantin’deki şampiyonada idiler. Birisi Kadın milli takımımızın çalıştırıcısı ve kaptanı diğeri Açık Milli Takım oyuncusu. Ben çok üzerine düşemedim. Briç sanatçılık gibi, büyük başarı ömür boyu 7/24 ilgi gerektiriyor. Onların hayatı briç. Hele bir de okuyor ve kendilerini daha da geliştiriyorlarsa… Şampiyon ABD’ye çeyrek finalde kök söktüren Senyör takımımızdan Sevgili Murat Erkel’in evindeki briç kitaplarının sayısı şimdi 30-40 yaşlarında olan 300-400 kişinin evlerindeki kendilerine ait toplam kitap sayısından fazladır. Hepsi de okunmuştur. Başarıyı kolay kazanılır zannedenler için yazıyorum. Her şeyi kolaylıkla elde etmeye alıştırılmış ve dahi düşünme alışkanlıkları kaybettirilmiş gençler için daha önce de dediğim gibi briç ulaşılması çok zor gelen bir spor olmalı. Bu nedenle de neredeyse tüm sporcularımız çok yakın zamanda senyörler kategorisinde de yarışabilirmiş gibi… Keşke briç oynayan gençlerimizin sayısı artabilse.
Hayatta ne verirsen onu alıyor, ne ekersen onu biçiyorsun torpilin yoksa. Varsa da altı boş bir merdivende yükselmek gibi… Eğer altını dolduramıyorsan, doğa kanunu, bir yerden sonra merdiven çöküyor ve ne kadar yüksekten düşersen o kadar canın acıyor. Altın dolu ise Kadın millilerimiz gibi oluyor. İki kere final oynuyor kaybediyorsun, ama başarın tesadüfi olmadığı için üçüncü finalinde başarıyorsun. İyi ki kadınlarımız var da arada voleybol ve briç ile sevindiriyorlar bizi. Bakalım neredeyse hiç desteklenmeyen ve oynayanların kendi imkanlarıyla ayakta durmaya çalışan bu sporu bugünlerde kimler sahiplenir görünecek?
Buradan önceki satırların yazının başlığı ile ilgisi yok.
Sanal arkadaşım Büdü Kirpik’in babası Fatih Ağabey’i artık biliyorsunuz. Bizim sitenin yöneticisi idi de bir önceki yazımda belirttiğim patronumun yönetici seçilmesi ile blok yöneticisi olarak kaldı. Ama tabi her şeyi o yönetiyor. Sitemizi Fatih Ağabey’in kurucusu olduğu bir güvenlik şirketi koruyor. Fatih Ağabey’in büyük oğlu İyya da güvenlik şirketinin başında.
Geçen yıl dışarıdan birileri ellerini kollarını sallaya sallaya girip sitedeki dairelerden birisinin kapısını kırmıştı. Allahtan kimseye bir şey olmamıştı. Güvenlik şirketinin başı İyya Kirpik de olayın arkasından olayla ilgili bütün detayları açıklamış ve yapanları kınamıştı.
Birkaç ay önce iki hırsızlık girişimi daha oldu. Komşu siteden birileri sorgusuz sualsiz önce bir dairenin kapısına kadar gelip gittiler. İyya olayı kınadı. Birkaç gün sonra aynı kişiler yine kimseye fark ettirmeden gelip bir dairenin kapısından bir bisiklet alıp gittiler. Allah’tan bunları gören site sakinleri video falan çekmişti de olay anlaşılmıştı. Güvenlik şirketi yöneticisi İyya bu olayı da en güçlü şekilde kınadı.
Maalesef geçtiğimiz günlerde yine dışarıdan birileri yine sitedeki bir daireye girdiler. Bu sefer cinayet işlediler ve beş kişiyi öldürüp kendileri de öldüler. İyya olayın arkasından neredeyse saniye saniye neler olup bittiğine dair tüm detayları ile bilgi verdi ve olayı şiddetle kınadı. Dikkatimi çekiyor, site güvenliğinden geçerken sitede oturanlara kimlik falan sorup dışarıdan gelenlere pek bir şey sormuyorlar artık. Emniyetteyiz yani…
Bu arada ekonomide çok övünülen bir şey olmuş sanırım. Herkes çok sevindi. Türkiye’nin kredi notu yükselmiş ve B bilmem ne olmuş. İçinde A geçmedikçe güvenden söz edilemeyeceği için bana bir şey ifade etmedi. 2008’de bozulmaya başlayan ekonomimiz için 2016’da düştüğümüz pozisyona tekrar çıkabilmişiz. Ne mutlu bize…
Yine kaybettiğimiz eşeğin semerini bulduk diye sevindik.
Yine net bir şekilde yazı başlığından söz edemedik.
Geçtiğimiz aylarda artık haber maber seyretmeyeceğimi kendimi dizilere vererek çayırların bir parçası olacağımı söylemiştim. Yaptım da. Şimdi bir dizimdeki durumu paylaşmak istiyorum.
Vahit, babasının müşrikliği sırasında eşini kaybedince tarikattan kopar ve uzun süre ortadan yok olur. Bu arada sonradan öğrendiğimiz kadarıyla uluslararası bağlantılar edinmiştir. Sonra babası hasta iken tarikata geri döner ve herkesin güvenini kazanır. Ancak aklında “dava”sı vardır. O kadar ki babasını öldürür ve güç kullanarak yerine geçer. Dediği dedik bir dini lider olur. Tarikattaki kimileri için uğruna ölünecek birisi olmuştur ve etrafındaki “bilinmeyen” (laedri) adamları da onun adına her türlü suçu işlemeye hazırdırlar. Diziyi izleyen pek çok kişi Vahit’in son derece akıllı, bilgili ve yetkin olduğunu düşünür. Genel izlenim budur. Ancak arada Vahit’in bazı “dost”larının ona en kritik noktalarda istihbarat ve destek sağladıkları görülür. O “dost” lar ile bilgisayar veya en son boyacı olarak görülen bir çocuk vasıtasıyla haberleşilir. Aynı çocuk dizide “derin devlet”in bir görevlisi gibi görünen İrfan’ı zehirleyerek “görevden alan” çocuktur. Yani aslında Vahit de “dava” uğruna talimatlar almakta, tarikatı, dini enstrümanları ve nihayet gücünü kullanarak insanları yönlendirmekte, böylece “dava”ya bu talimatlar doğrultusunda hizmet etmektedir. Dizinin diğer figürleri Levent Alkanlı, Sadi Hüdai ve genç ve umut vaadeden Cüneyt, ki bir sonraki müşrik o olacak gibi gösterilmektedir, her şeyin aslında Vahit tarafından yaptırıldığına ve Vahit’in bu durumda mücadele edilecek tek güç olduğuna inanarak Vahit’i alaşağı etmeye çalışmaktadır. Tam başarılı olacakları sırada alınan istihbarat ile işlerinin nasıl engellendiğine de anlam verememektedirler. Zira Vahit’in arkasında, kendi oluşturdukları “dava” uğruna onu yöneten ama kendisinin dahi görmediği koca bir dünya vardır. Vahit de o davaya uygun davranmaz ise babasının ve İrfan’ın başına gelenlerin kendi başına da geleceğini çok iyi bilmekte ve adımlarını ona göre atmaktadır. Din, sorumlu olduğu faniler falan bir kenara, davadan daha önemli bir şey yoktur.
Şimdi de dizi anlattık.
Yazının burasına kadar gelip “başlıkla alakalı bir şey görmedik” diye düşünüyorsanız kendi açınızdan haklı olabilirsiniz. Bu durum bana eski bir televizyon reklamını hatırlatıyor.
Psikolog adama bir resim gösterir. “Bu size neyi hatırlatıyor? Adam “Çokomilk”. Peki ya bu? “Çokomilk”. Bu? “Çokomilk”. İyi de bunların Çokomilk ile ne alakası var? Adam yanıtlar: “Hiç aklımdan çıkmıyor ki”.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Yüce Uyanık
Hıyanet-i Vataniye
Eskiden bir söz vardı. “Top bulsa gider bomba diye karakola teslim eder”. Herkes bilmez ama Briç bir spordur. Satranç gibi bir kafa sporudur. Federasyonu vardır. En az TOGG kadar da “yerli ve milli”dir. Ama onun kadar desteklendiği görülmemiştir. Zira uzaya yol yapıldığına inananlar tarafından briç kumar, briç kulüpleri de kumarhane zannedilir. Düşünsenize koca koca adamlar ve kadınlar “hem da aynı ortamda”, ellerinde iskambil kağıtları, masadan kalkmadan saatlerce oturuyorlar. Ayrıca briç düşünmeden oynanamaz. Yani düşünce tembeli yapılmış, bir paragraftan daha uzun yazı okuyamaz, beş dakikadan fazla video izleyemez hale getirilenlerin ve telefonları tarafından yönetilenlerin oynayabileceği bir oyun değildir.
Lisede okul öncesi Pazar etütlerini İstiklal Caddesi'nde, ilk dersleri de Galatasaray kıraathanesinde yaparken üç oyun oynanırdı. Pişti, king ve briç. Briç trenini o dönemde kaçırmıştım. Arkadaşlarım oynuyordu ama ben sadece izliyor, hiç de bir şey anlamıyordum.
Yirmi beş yıl olmuş başlayalı. Bayağı ders aldık. Dipsiz kuyudur briç. Hocalarımdan ikisi Gökhan Yılmaz ve Erdinç Erbil idi. İkisi de Arjantin’deki şampiyonada idiler. Birisi Kadın milli takımımızın çalıştırıcısı ve kaptanı diğeri Açık Milli Takım oyuncusu. Ben çok üzerine düşemedim. Briç sanatçılık gibi, büyük başarı ömür boyu 7/24 ilgi gerektiriyor. Onların hayatı briç. Hele bir de okuyor ve kendilerini daha da geliştiriyorlarsa… Şampiyon ABD’ye çeyrek finalde kök söktüren Senyör takımımızdan Sevgili Murat Erkel’in evindeki briç kitaplarının sayısı şimdi 30-40 yaşlarında olan 300-400 kişinin evlerindeki kendilerine ait toplam kitap sayısından fazladır. Hepsi de okunmuştur. Başarıyı kolay kazanılır zannedenler için yazıyorum. Her şeyi kolaylıkla elde etmeye alıştırılmış ve dahi düşünme alışkanlıkları kaybettirilmiş gençler için daha önce de dediğim gibi briç ulaşılması çok zor gelen bir spor olmalı. Bu nedenle de neredeyse tüm sporcularımız çok yakın zamanda senyörler kategorisinde de yarışabilirmiş gibi… Keşke briç oynayan gençlerimizin sayısı artabilse.
Hayatta ne verirsen onu alıyor, ne ekersen onu biçiyorsun torpilin yoksa. Varsa da altı boş bir merdivende yükselmek gibi… Eğer altını dolduramıyorsan, doğa kanunu, bir yerden sonra merdiven çöküyor ve ne kadar yüksekten düşersen o kadar canın acıyor. Altın dolu ise Kadın millilerimiz gibi oluyor. İki kere final oynuyor kaybediyorsun, ama başarın tesadüfi olmadığı için üçüncü finalinde başarıyorsun. İyi ki kadınlarımız var da arada voleybol ve briç ile sevindiriyorlar bizi. Bakalım neredeyse hiç desteklenmeyen ve oynayanların kendi imkanlarıyla ayakta durmaya çalışan bu sporu bugünlerde kimler sahiplenir görünecek?
Buradan önceki satırların yazının başlığı ile ilgisi yok.
Sanal arkadaşım Büdü Kirpik’in babası Fatih Ağabey’i artık biliyorsunuz. Bizim sitenin yöneticisi idi de bir önceki yazımda belirttiğim patronumun yönetici seçilmesi ile blok yöneticisi olarak kaldı. Ama tabi her şeyi o yönetiyor. Sitemizi Fatih Ağabey’in kurucusu olduğu bir güvenlik şirketi koruyor. Fatih Ağabey’in büyük oğlu İyya da güvenlik şirketinin başında.
Geçen yıl dışarıdan birileri ellerini kollarını sallaya sallaya girip sitedeki dairelerden birisinin kapısını kırmıştı. Allahtan kimseye bir şey olmamıştı. Güvenlik şirketinin başı İyya Kirpik de olayın arkasından olayla ilgili bütün detayları açıklamış ve yapanları kınamıştı.
Birkaç ay önce iki hırsızlık girişimi daha oldu. Komşu siteden birileri sorgusuz sualsiz önce bir dairenin kapısına kadar gelip gittiler. İyya olayı kınadı. Birkaç gün sonra aynı kişiler yine kimseye fark ettirmeden gelip bir dairenin kapısından bir bisiklet alıp gittiler. Allah’tan bunları gören site sakinleri video falan çekmişti de olay anlaşılmıştı. Güvenlik şirketi yöneticisi İyya bu olayı da en güçlü şekilde kınadı.
Maalesef geçtiğimiz günlerde yine dışarıdan birileri yine sitedeki bir daireye girdiler. Bu sefer cinayet işlediler ve beş kişiyi öldürüp kendileri de öldüler. İyya olayın arkasından neredeyse saniye saniye neler olup bittiğine dair tüm detayları ile bilgi verdi ve olayı şiddetle kınadı. Dikkatimi çekiyor, site güvenliğinden geçerken sitede oturanlara kimlik falan sorup dışarıdan gelenlere pek bir şey sormuyorlar artık. Emniyetteyiz yani…
Bu arada ekonomide çok övünülen bir şey olmuş sanırım. Herkes çok sevindi. Türkiye’nin kredi notu yükselmiş ve B bilmem ne olmuş. İçinde A geçmedikçe güvenden söz edilemeyeceği için bana bir şey ifade etmedi. 2008’de bozulmaya başlayan ekonomimiz için 2016’da düştüğümüz pozisyona tekrar çıkabilmişiz. Ne mutlu bize…
Yine kaybettiğimiz eşeğin semerini bulduk diye sevindik.
Yine net bir şekilde yazı başlığından söz edemedik.
Geçtiğimiz aylarda artık haber maber seyretmeyeceğimi kendimi dizilere vererek çayırların bir parçası olacağımı söylemiştim. Yaptım da. Şimdi bir dizimdeki durumu paylaşmak istiyorum.
Vahit, babasının müşrikliği sırasında eşini kaybedince tarikattan kopar ve uzun süre ortadan yok olur. Bu arada sonradan öğrendiğimiz kadarıyla uluslararası bağlantılar edinmiştir. Sonra babası hasta iken tarikata geri döner ve herkesin güvenini kazanır. Ancak aklında “dava”sı vardır. O kadar ki babasını öldürür ve güç kullanarak yerine geçer. Dediği dedik bir dini lider olur. Tarikattaki kimileri için uğruna ölünecek birisi olmuştur ve etrafındaki “bilinmeyen” (laedri) adamları da onun adına her türlü suçu işlemeye hazırdırlar. Diziyi izleyen pek çok kişi Vahit’in son derece akıllı, bilgili ve yetkin olduğunu düşünür. Genel izlenim budur. Ancak arada Vahit’in bazı “dost”larının ona en kritik noktalarda istihbarat ve destek sağladıkları görülür. O “dost” lar ile bilgisayar veya en son boyacı olarak görülen bir çocuk vasıtasıyla haberleşilir. Aynı çocuk dizide “derin devlet”in bir görevlisi gibi görünen İrfan’ı zehirleyerek “görevden alan” çocuktur. Yani aslında Vahit de “dava” uğruna talimatlar almakta, tarikatı, dini enstrümanları ve nihayet gücünü kullanarak insanları yönlendirmekte, böylece “dava”ya bu talimatlar doğrultusunda hizmet etmektedir. Dizinin diğer figürleri Levent Alkanlı, Sadi Hüdai ve genç ve umut vaadeden Cüneyt, ki bir sonraki müşrik o olacak gibi gösterilmektedir, her şeyin aslında Vahit tarafından yaptırıldığına ve Vahit’in bu durumda mücadele edilecek tek güç olduğuna inanarak Vahit’i alaşağı etmeye çalışmaktadır. Tam başarılı olacakları sırada alınan istihbarat ile işlerinin nasıl engellendiğine de anlam verememektedirler. Zira Vahit’in arkasında, kendi oluşturdukları “dava” uğruna onu yöneten ama kendisinin dahi görmediği koca bir dünya vardır. Vahit de o davaya uygun davranmaz ise babasının ve İrfan’ın başına gelenlerin kendi başına da geleceğini çok iyi bilmekte ve adımlarını ona göre atmaktadır. Din, sorumlu olduğu faniler falan bir kenara, davadan daha önemli bir şey yoktur.
Şimdi de dizi anlattık.
Yazının burasına kadar gelip “başlıkla alakalı bir şey görmedik” diye düşünüyorsanız kendi açınızdan haklı olabilirsiniz. Bu durum bana eski bir televizyon reklamını hatırlatıyor.
Psikolog adama bir resim gösterir. “Bu size neyi hatırlatıyor? Adam “Çokomilk”. Peki ya bu? “Çokomilk”. Bu? “Çokomilk”. İyi de bunların Çokomilk ile ne alakası var? Adam yanıtlar: “Hiç aklımdan çıkmıyor ki”.