SON DAKİKA
Hava Durumu

Kanser

Yazının Giriş Tarihi: 21.10.2024 12:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 21.10.2024 12:00

Eskiden bir şeyler anlatacakken “Bizim mahallede” diye başlardık. Şimdi artık sitelerden bahsediyoruz. Yine öyle yapalım.

Bizim sanal sitede çocuklar gruplar şeklinde oyun oynarlar ve hepsinin de farklı farklı oyun alanları bulunur. Çocuklar dediğime de bakmayın, her biri başına buyruk, genelde günü geçirmeye çalışan, birbirlerine çok da güven vermeyen tiplerdir ama, çocuk işte, oynamak ister ve beraber vakit geçirirler.

Siteye birkaç yıl önce ailesiyle bizim şirketin patronu taşındı. İki oğulları var. Baba, zengin ve çevresi çok kuvvetli olduğu için işleri daha kolay halleder inancıyla site yönetiminin başına seçildi. Bunun üzerine büyük oğlu bu gücü çocuklara yansıtmaya başladı. Kafasında belirlediği bir oyun alanını kendisine ait olarak tanımladı. Oraya gelen çocuklara önce, “oynamanıza izin veriyorum ama burası bana ait” dedi. Sürekli orada oynayanlar tam olarak bir şey anlayamadılar tabi. Oynamaya geldiklerinde durduk yerde onlara tokat, tekme atarak canlarını yakmaya başladı. Ufak tefek ama babasının oğlu olduğu için neticede baş kaldıran hepsini dövüyordu. En sonunda oyun alanına gelenlere “artık buraya gelmeyin, burası benim” diyerek onları kovmaya ve gelenlere zarar vermeye başlamıştı.

Bir keresinde dayağın dozunu o kadar artırdı ki diğer çocuklardan bazıları “sitenin ağabeyi” olarak tanınan İmam’ın yanında dolaşmaya başladılar. Siteden de birileri yaptıklarından dolayı onu uyarmaya başladı. Oğlan gemi azıya almıştı bir kere, kimseyi tanımıyor, hatta İmam’ın yanında çocukları dövüyordu. Attığı yumruk ve tekmelerden İmam da nasibini alıyordu zaman zaman.

Bir gün İmam artık dayanamadı ve buna bir yumruk attı. Sen misin yumruk atan? Oğlan ağlaya zırlaya babasına koştu. Baba çok sinirlendi. İmam onun oğlunu dövmüştü. Bunu nasıl yapabilirdi? Bütün sitede karar çıkartıp İmam’ı hep birlikte dövmek için adam topluyor şimdi. İmam yapılı, güçlü kuvvetli adam. Bakalım hangi site sakinleri dolduruşa gelip bu kavgaya karışacak ve dayak yiyecek?

Bu arada patronun küçük oğlu da enteresan şeyler yapıyor. Güvenlik kamerasında geçenlerde iki kez bizim eve girdiğini tespit ettik. Balkondaki saksılara bir şeyler takıyordu, asıyordu falan bir şey demiyorduk ama artık eve girmeye başladı. Yakında yatak odamızda bulursak şaşırmam. Ne yapacağımızı bilemedik. Eskiden olsa iyi bir döverdim. Ama 2016 ortasına kadar içimi kemiren hastalığım beni çok güçsüz bıraktı. Hala da tam geçmiş değil. Doğal olarak toparlanamadım hala. Bu durumda çocuktan bile dayak yeme ihtimalim var ki babası çok güçlü, bir de malum bizim iş yerinden patron. Ne dese yapmak zorundayız.

Diyeceksiniz ki, “sen ekonomi yazıyordun, ne oldu?” Değişen bir şey yok ki, daha önce ne yazdı isek aynen devam ediyor. Baş ağrımız için şiddetli ağrı kesiciyi aldık, şimdilik makroda hissizleştik, canımız acımıyor, mikroda da sürekli hücrelerimiz ölüyor. Kayyumlar borç tahsilatı peşinde, kimsenin baş ağrısının gerçek sebebini ortadan kaldırmakla alakası yok ki. Varsa yoksa, “garibanın parasını nasıl çekelim de kendimize dokunmadan, standardımızı düşürmeden şu kayyumları susturalım?”

Kendimi bildim bileli şu soruyu sorarım. Yabancılar para piyasalarına (kısa vadeli) neden yatırım yaparlar? Yani ben, çok param olsa, neden Türkiye’ye paramı bir yıllık yatırırdım? Bu gazetede benim yazımı buraya kadar okuyan herkes bu sorunun yanıtını bilir. O nedenle de kalıcı olmayan hiçbir yabancı yatırıma sıcak bakamadım, hatta hep korktum. Bu adamların paraları yükseltilen faizde ise, döviz de artık gerilmeye başlamış şekilde tutuluyorsa, bizim bilmediğimiz ama anlaşmada olan, ve illa ki birilerinin bildiği vade sonuna gelindiğinde ne olur? Kayyumlar “şu alacakların bir kısmını tahsil edelim el bombasını serbest bırakırız” benzeri bir şey düşünüyorlardır herhalde. Sermaye piyasalarına (uzun vadeli yatırımlar) yabancı paralar yoğunlaşırsa o zaman ülkeye güven vardır, hem tavizsiz para gelir, faiz ve diğer taahhütler azalır, hem de ekonomide yangın söndürme değil, yeni yatırımlar yapılır. Yeni yatırım, elbette kişiye özel fayda sağlayan israftan bahsetmiyorum, fizibilitesi iyi yapılmış, ülke için karlı, katma değer kazandıran yatırım tedavidir. Geri kalanı kanserli hastaya morfin.

Kanser demişken geçen gün sanal arkadaşım Büdü Kirpik ile karşılaştık. Büdü’yü artık tanıyorsunuz, blok yöneticimiz Fatih Ağabey’in küçük oğlu. Büdü saygılı bir genç olduğu için temel fikirlerimiz farklı da olsa kendisi ile uzun uzun sohbet edebiliyoruz. bu ikimize de zenginlik katıyor. Bir tek durumda sohbetler kısa sürüyor. Ne zaman ben ona kişisel çıkarlar için devlet parasının çarçur edilmesinin zararlarından bahsetsem, “Ezanlar susmaz”, “Vatan bölünmez” veya “Bayrak inmez” gibi bir şey söyleyip konuyu kapatır. Zaten o alakasızlıkta sohbetin devamı imkansızdır.

“Canım çok sıkkın Ağabey” dedi. “Hayırdır?” dedim, anlattı. Okula gidiş gelişlerinde maddi sorun yaşamaya başlamış. Büdü 31 yaşında. “Okuyup da ne olacaksın?” yaklaşımı ile büyütülmüş. Lise sona kadar okumuş, sonra bir yerde işe girmiş. Bir iki yıl önce işyeri kapanınca bizimki de ortada kalmıştı. Büdü özünde akıllı biri olduğu için üniversiteye gitmesini önermiştim. Bir şeyler öğrenebileceğinden değil, ayrıca okumalar yapılmazsa ezberci eğitimde zor; babası ve yakın olduğu parti sayesinde rahat iş bulur ve yükselir diye… “Öylesine bir diploma al, KPSS’ye gir, kaç aldığının önemi yok, seni iyi bir işe alırlar” demiştim. “Sonra da itaat ettiğin ölçüde yükselirsin.”

Dedim ya, akıllıdır, söylediğimi yaptı üniversiteye girdi. “Belki arada bir şeyler öğrenirim” düşüncesi ile de, zaten başka işi de yok, her gün dört vasıta değiştirerek okula gidiyor. Bu sene öğrenci kartını iptal etmişler. Daha doğrusu 30 yaşın üzerinde olduğu için yüzde 60’ın de üzerinde olan indirim hakkını yüzde 10’a düşürmüşler. Arkadaşları yine indirimin tamamını alıyor. Daha sağlam altyapı için sonradan okumayı seçen Büdü gibi kişilere sürpriz olmuş bu uygulama. Konuşurken iki lafın arasında “HAKkımı elimden aldılar, HUKUKa da uygun değil, çok ADALETsiz” gibi şeyler söylüyor. Hele İzmir’de yüzde 10’u da vermiyorlarmış.

Hakikaten de düşününce, sanırım Büdü haklı. Evet, öğrencilere ve diğer bazı kişilere indirim yapılıp yapılmayacağını kanun belediyelerin kararına bırakmış ama öğrenciler arasında ayrıcalık yapabilirsin dememiş. Anayasa’yı herkes gibi bir kenara bırakalım, ilgili kanunlar ve yönetmeliklerde de okulu belli bir süreden fazla uzatmış olanlar haricinde bütün öğrencilerin aynı haklara sahip oldukları yazılı. Yani “öğrencilere bu hakkı vermiyorum” diyebilirsin ama “şu öğrencilere veriyorum, bunlara vermiyorum” diyemezsin. Hükümetin bu sene yaptığı gibi, tabi potansiyel oy kayıplarına katlanarak, “asgari ücretliye ara zam yapmıyorum” deme hakkı olduğu ama “kadın asgari ücretlilere şu kadar erkeklere bu kadar zam yapıyorum” veya “şu yaştakilere yüzde şu kadar, bu yaştakilere bu kadar zam yapıyorum” diyememesi gibi… Öğrencilerin bir kısmı çalışırken işe ucuz gitsinler diye öylesine kayıt yaptırıp indirim kartı alıyorlar diye herkesi cezalandırıyorlarmış meğerse. Sokaklarda cinayet işleniyor diye sokağa çıkma yasağı ilan etmek gibi bir şey. Ya da çöpleri karıştırıp ortaya döküyorlar diye çöp kutularını toplayıp ortalığı çöplüğe çevirmek… Ya da aczin ilanı…

Elbette Büdü’ye “Kardeşim bu işler yetkiyi alıncaya kadardır, sonra ne kanun, ne anayasa kalır. Fikirleri farklı görünse de insan aynıdır, beceriksizliği yüzünden ya da çıkarı için kul hakkı yer.” diyemedim. “Olsun” dedim, “Mevcut sistemde bu çarpıklık, kanserli hücre gibi, nesiller ve değişen hükümetler boyu böyle gider. Böyle şeyler beni çok rahatsız etse de sen alışkınsın, şükret ki ezanlar susmayacak, bayrak inmeyecek, vatan bölünmeyecek…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.